(Hadi bu bölümü de Aasraf'la açalım ne dersiniz)
Aasraf kızının arsız bir cilve ile konuştuğu adama bakarken gözlerini sımsıkı kapadı dişlerini kenetledi. Üstelik arkasından bir piç daha geliyordu, bu kız büyücü gibi kendisini gören her gözü çekiyordu üzerine. Ahh daha önce bu kadar göze batmazken şimdi neden her kez kızının peşine düşüyordu ki?
Bir hafta önce kollarında ağlayarak kendisine sarılışı geldiğinde aklına dudağının köşesi usulca gerildi. "Ağabey yalvarırım düğünümü bozma çünkü onu çok zor elde edebildim. Biliyorsun uğruna özgürlüğümü sultan Mâlik'e feda etmek zorunda kaldım."
"Off kardeşim çocukken bile bu kadar çok kelamın yoktu dilinde, ne diyorsan açık konuş."
"Misafirlerimin oğullarını tek tek süzüyorsun ve her nazarın ölüm dolu." Sahi ya bu kısım erkeklerin bölümüydü, sevgili küçük kızının burada ne işi vardı ki? Aklına gelenle kaşları daha da çatıldı, evet o çöl sıçanının gittiğini biliyordu ama istemsizce arıyordu damla gözleri o adamı.
Mushab bin Erkam dediğini yapmış, kızını babasına teslim etmesinin üzerinden yirmi dört saat geçmeden görevlerini bahane ederek gitmişti Ard Al-Ramal'dan. Ne yazık ki bu gidişten haberi olmayan Haffa'sı öğrendiğinde günlerce odasında ağlamış en sonunda o odadan başka bir kız gibi çıkmıştı. Gerçi öncesini de pek bilmiyordu kızının kişiliğini pek ama bu kız değilmiş gibi geliyordu adama. "Sence ne yapmaya çalışıyor kardeşim?"
Vahid ağabeyinin ne demek istediğini onun baktığı yöne döndüğünde anladı. "Senin yapmaya çalıştığını yapıyor."
"Nasıl? Yani ne demek istiyorsun?"
"Hayatta kalmaya çalışıyor işte, kalbini yok saymaya çalışıyor. Söylesene ona sevgili karına olan hislerinden bahsettin mi?" Aslında bahsetmemişti ama akına gelenle yüzünü buruşturdu ve anladı kızının gerçekten kendini örnek aldığını. O an gözleri neredeyse yuvalarından fırlayacak kadar irileşti. Ya kızı da kendisi gibi gönülden gönle aşk arayışına düşerse? Yada...
"Ağabey Allah senin aptallılarından korusun küçük Haffa'mı! Yoksa ona gerçekten Adala'dan bahsettin mi?"
"Ona bahsetmeme gerek mi var Vahid. O kadın sultan Mâlik'in kız kardeşiydi ve biz ayrıldık."
"Ağabey ne demek istediğimi anladığını biliyorum. Hatta benim içimdeki kuşkuyu seninde gözlerin veriyor ele. Daha fazla günaha bulanmadan onun o masum kalbinin sahibini biran önce getirsen iyi edersin." Ahh Aasraf hiçte bile öyle bir şey yapmayacaktı. Kızı günlerdir ağlıyordu ve iki gündür ise acayip bir şekilde kahkahalar atıyordu. Aslında edepli, erdemli kahkahalar değildi bunlar ama doğrusu... ah hayır ağlaması bu yalancı gülüşlerden daha evlaydı doğrusu.
Elindeki şerbeti bir yana bırakıp kızını aç kurtlardan kurtarmak için hızlandı. Küçük kızının tam arkasında durup dişlerini sıkarken çevresini saran küçük piçlerin hepsini süzdü. Doğrusu anlamak isteyene çok söz vardı o alev alev öfkesiyle yanan gözlerde ve akıllık edip biran da dağılmıştı süslü erkeklerin oluşturduğu küçük güruh. Kızının ince kolunu tutup nazikçe çevirdi kendine. "Haffa bu bölüm erkeklerin kızım, senin buraya hem de saçlarında örtün yokken girmen olmaz. Hadi güzel kızım kadınların tarafına geç."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)
Lãng mạnGece karası saçları çöl meczuplarının diline destan bir prensesti Adala. Cesareti olanların bile, onun turkuaz gözlerine bakmaktan çekinmesine neden olan öfkesinin sebebi gizliydi kalbinin en kuytularında. Dudaklarının rengi, kan koyusu bir kırmızıy...