Canla çok uzun bir bölümle geldim ama siz alışıksınızdır benim uzun bölümlerime. Biraz kanlı bir bölüm oldu ama... Neyse iyi okumlar
***
Sevda düştüğünde gözlerime, kan değildi hayalim.
Kum fırtınasını istemedim ki ben, aşk sağanağını diledi yüreğim.
İlk defa sevdim, ilk âşktın bana.
Dolunayda aradığım yüzündü, sesindi rüzgarda işittiğim.
En güzel gecem değildin ama güneş seçti seni gözlerim.
Ruhumu gömdüm, gömdüm sana aşık olan beni çöle
Savurduğum hatıralarımı unutmaya andım olsun.
Sessizliğim günahım da olsa, aşka tövbelerim ahım olsun...
***
Aasraf öfkeliydi, anlamıyordu ve en çokta korku sarılıyordu boğazına. Ya gerçekten Jada'yı kaybettiyse? Ya gerçekten beklemekten yormuş ve pes etmişse? Kalbi hemen inkâr ediyordu beyninin aksine. "Yapmaz, Jada diğerleri gibi değil o, aşkı gerçek!" diye haykırıyordu adeta. Sarayın kapısından fırtına gibi girdi içeri ve "Şifacıların odası nerede?!" diye kükrer gibi konuştu karşısında ki çatık kaşlı muhafızla.
"Şifacıların yanına giremezsiniz efendim. İhtiyacınız varsa haber salalım ama onların odasına girmeniz, bizim gibi size de yasak."
"Bana İmen Nayahout gerekli, derhal odama gönderilsin!" Adam yüzünü buruşturdu çünkü bu yapabileceği bir şey değildi. İmen baş şifacı olduğu için yalnızca Kedma sultana hizmet edebilirdi. Şimdi bunu adama açıklasa, sanki Azrail'i hapsetmiş gibi bakan gözleri ile öldürürdü kendisini. Bundan kurtulmak için yanında bekleyen yeni muhafız adayına döndü, "Şifacı İmen'e, Aasraf Bin Arram'ın kendisini beklediğini ilet. Gitmezse kendi bilir" diyerek üzerine atılan işten kurtuldu...
İmen kendisine gelen istekle anladı her şeyi. Demek kızının kanına giren Arram soysuzu, Aasraf bin Arram'dı. Nasıl böyle bir hata yapabilirdi o adam? Olacakları hiç mi hesap etmemişti yani? O evlenemezdi efendisi evlenmeden! Üstelik bir de bebek vardı! Şimdi sultan Farkh Aldin'e gitse, bildiklerinin hepsini anlatsa ona, bu kez asla kurtuluşu olmazdı o hainin. Peki kızı, uğruna kendini harcayacak kadar sevdiği bu adamın ölümüne mezarında bile olsa yanmaz mıydı? Hem bu Aasraf için kolay bir kurtuluş olurdu. Hayır, onu ele vermeyecekti, ona en güzel ceza kendi çocuğundan mahrum kalması olabilirdi ancak. Aasraf'ın odasına giderken, Raika'nın ölümünden sonra olanları anımsadı. Daha ilk saniye yüreğinde derin bir acı daha salkım verdi, üzüm taneleri misali.
İmen, iki ay önce Raika'yı da toprağa verdikten sonra kucağında torunu ile baş başa kalmıştı. Raika çok diretmişti aklındaki planın, en azından torununun hayatını etkileyecek kısmından vazgeçmesi için. Ne var ki İmen düşünmeyi bırakalı çok olmuştu ve devam edecekti planlarına. Saraya geldiğinde küçük İmen'i öğrencilerinden birine emanet ederek Kedma sultanın yanına ilerledi. Bunu hiç hatasız halletmeliydi yoksa daha ilk elden kaybederdi savaşını.
Kedma sultanın kapısında ki muhafızlara "Sultanımızla konuşmalıyım, haber verin" dedi emir tonunda. Adamlar bu soğuk ama sihirli ellerin sahibini saygı ile selamlayıp içerideki kadınlarla haber saldılar. Beş dakika sonra izinin gelmesi ile derin bir nefes alıp büyük daireye giden geniş koridorda ilerliyordu İmen Nayahuot. Gözleri yeniden dolu dolu oldu güzel kızının burada adımladığı hatıralar geldiğinde yüreğinden akın eder gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)
Roman d'amourGece karası saçları çöl meczuplarının diline destan bir prensesti Adala. Cesareti olanların bile, onun turkuaz gözlerine bakmaktan çekinmesine neden olan öfkesinin sebebi gizliydi kalbinin en kuytularında. Dudaklarının rengi, kan koyusu bir kırmızıy...