8. Bölüm

3.2K 275 53
                                    

      İyi okumalar canlar ;D                                   

                                             ***

Şımarıklığım arsızlığımdan değil ya habibi!

 Yanmayışındandır gönlümün aşkla! 

 Kaybetmedim hiç yarenimi,  goncalarım derilmedi ki acıyla.

 Bir dokunuş bilmedi yürek, meşkin incileri serpilmedi hiç avuçlarıma.

 Kızma; sana hayran olan bu minik sevdaya! 

Iraklardan da olsa, bir buse ver usulca, rüyalarıma her daldığında.

                                         ***

Aasraf kollarındaki kıza daha bir sarıldı sevgiyle. Kızın çıplak bedeni, iki saat önce anlattıkları yüzünden hâlâ kollarının arasında titriyordu. Demek Mohaf denen pislik bildirmişti yerlerini askerlere, eh bu durumda bilmeden de olsa efendisi ve kendi intikamını da almıştı. "Şim... şimdi ne olacak sana? Ben sensiz yaşayamam Aasraf! Ölürsen, Azrail ile gel al beni razıyım!"

Sahi şimdi ne olacaktı ki? Farkh-Aldin'in bu fırsatı kaçırmayacağından neredeyse emindi Aasraf. Hoş, kendisi de olsa bu fırsatı değerlendirir ve itaatsiz olan bu muhafızından kurtulurdu. Yine de efendisine asla ihanet etmeyecekti Aasraf, hatta bu ölüm oyunundan kurtulsa bile, yine ona olacaktı sadakati.

Aslında kendinden ziyade efendisi ve kardeşi içindi tüm endişeleri. Eğer ölürse, Vahid yıkılırdı. Efendisine ne ceza verirlerdi ki? Hayır geleceğini ondan çalmalarına imkan yoktu, orası kesin. Malik bin Esved'in görünenden çok görünmeyen düşmanlarıydı aslında Aasraf'ı düşündüren, mesela Zafir Damre!

O yıllan, yıllardır sessiz sedasız bekliyordu ama hayra dalalet değildi bu sukut hâli, emindi Aasraf. Ya Vahid? Babasına küçükken karşı durmuştu ama o zaman anneleri ve kendisi destek olmuştu kardeşine. İçinden bir ses, eğer kendisi ölürse Damre'nin rahat durmayacağını ve kardeşi Vahid'in aklını çelmenin bir yolunu bulacağını söylüyordu. Vahid güçlü bir gençti hakkını vermek lazım ama kalan tek akrabasının yanında olmak isteyebilecek kadar da sevgi doluydu kalbi.

Diğer bir yanda ise Jada vardı. Onu bırakmak istemiyordu elbette ama ölüme onu da yanında sürükleme düşüncesini asla kabullenemezdi. Tertemiz bir kızın hayallerini, hayatını çalmamalıydı ama olmuştu bir kere. Şimdi kızın feryat gibi çıkan isteğine tüm direnciyle karşı çıksa da biliyordu, eğer ölürse Jada'da ölürdü. "Bir yolunu bulacağım Jada, ama sen uslu duracaksın. Hem efendim ölümüme göz yummaz, ona güveniyorum."

"Ya aldırmazsa sana ne olacağına? Neden bu kadar çok güveniyorsun ki ona? Nereden biliyorsun kendini kurtarmak için seni feda et...etmeyeceğini?"

Aasraf gülümsedi usulca kızın hıçkırık yüzünden kesilen nefesi ile. "Biliyorum çünkü onu hiç kimsenin tanımadığı kadar iyi tanıyorum. Herkesin dilindeki yalanlara sende kanma Jada. Efendim sarhoş, işe yaramaz, zalim bir deli değil. Aksine dostlarına ölümüne sadık ve çok zeki biridir. Hem ölmeme izin vermez, hem de bu gerekliyse eğer kendi kılıcı ve kendi elleriyle keser boynumu, başkalarına fırsat vermez. Cezamın ne olduğunu bilmiyorum Jada ama seni bir süre göremezsem sanma senden vazgeçtim." 

Diyemedi Aasraf genç kadınına cezasının kesinleşmiş idam olduğunu. Minikte olsa geri döneceğine dair bir umudu vardı. Gerçi tutunabilir miydi o umuda emin değildi işte ama vardı ya! "Mohaf'ı da bir daha dert etmene gerek kalmadı güzelim. Artık sana asla yaklaşamayacak ve rahat edebileceksin ben dönene kadar."

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin