İlk Kaybedilen Kadın

4.4K 288 45
                                    

                                                                            *** 

Taşa dönen yüreğim, çelik olup demircinin tavında dövüldüğünde, cesaretim ol. Sonunda acımasız bir kılıç olduğumda, kınım ol. Yalmanım sana bulandığında, beni koynuna alan ölüm ol. Aşk olma, sevda olma, olacaksan yalnız benim çölüm ol...

                                                                             ***

Malik bin Esved, babası gibi sevdiği sultan'ının odasına cezalı olarak geldiğinde böylesine güzel bir sürpriz beklemiyordu doğrusu. Hırpani giyinişli çocuğun lacivert gözlerinde ki korkusuzluk bir başka bakıyordu adeta. Öyle ki bu cesaret dolu çocuğu denemek, beğenirse ve eğer kendisi ile baş edebilirse yanına bile almak istiyordu. Zira sultan Aldin, yanına kendi seçtiği bir yaveri uygun bulmuştu ama Malik kabul etmeyi düşünmüyordu kesinlikle o ispiyoncu yılanı.

"Ne o, korkudan dilin lâl mi oldu çocuk? En azından gözlerin beni görüyor olmalı."

"Görüyorum.

"O zaman eğil ve sultanını selamla, yoksa bedeli ağır olur çelimsiz bedenin için." Aasraf çocuğun üzerine atlamak, o gururla bakan okyanus gözleri oymak isteğiyle dolmuştu bir anda. Kimdi ki bu çocuk onun önünde eğilecekti Aasraf. Tamam, güçlü görüntüsünün, asil duruşundan kaynaklanmadığı belliydi elbet ama bir daha kimseye boyun eğmeyi düşünmüyordu. "Sen misin sultan, sen olsan olsan ilk kılıç darbesinde annesinin eteklerine sarılan süslü bir çocuk olursun. Defol git yoksa asıl senin bedenin için ödemesi ağır bir bedel olacak."

Malik'in en derin acısıydı annesi, çünkü o hiç canı yandığında annesine gitmemişti, hiç annesinin eteklerine gözyaşlarını dökmemişti ve hastalandığında bile onu terk eden annesi yanına gelmemişti. Gerçi çocuk bir şeyi doğru söylemişti ama yanlış anlayarak. Evet, küçük sultan Malik bin Esved gerçekten gösterişine düşkün ama tek kılıç darbesiyle ağlayan bir süt çocuğu değildi. "Canımı yaktığında annene giderim çocuk, anneme değil. Şimdi bana ne aradığını söyleyecek misin?"

Aasraf bu çocuğa bir ders vermesi gerektiğini düşünerek onun önüne geldi ve "Sultan'ın mührünü arıyorum, cesaretin var mı yerini söylemeye?" dedi.

"Az önce açmaya çalıştığın küçük bölmenin içinde durur sultanın mührü. O bölmenin anahtarının yerini biliyorum ama neden sana yardım edeyim ki? Sultan benim babam, sen ise bir mühür hırsızısın."

"Çünkü baban bana ait olan tayı almak istiyor ve Riyah benim en sevgili dostumdur. Onu ben büyüttüm doğduğu günden beri!"

"Bağırma istersen mühür hırsızı, muhafızlar gelirse seninle oyunumuz çok çabuk biter." Bu çocuğun hiç mi aklı yoktu gerçekten. Madem bu kadar yakalanma heveslisiydi, buraya nasıl ulaşmıştı acaba. Neyse Malik can sıkıntısını geçirecek birini bulmuştu ya ona ne ki? "Bak mühür hırsızı, şu kütüphanenin üzerinde ki küçük çekmecede, bir başka çekmeceyi açan bir başka anahtar var. Oraya ulaşırsan mührün saklı olduğu çekmecenin anahtarının yerini sana söylerim. Yani anlayacağın şekilde söyleyeyim; oraya ulaşırsan mühür senin, yok ulaşamazsan canın benim, kabul mü?"

Aasraf deli bir cesaretle, Aldin'in ona ilk öğrettiği dersi unutarak çocuğu küçümseyip kabul etti bu anlaşmayı. Sonuçta Riyah için buradaydı ve o zaten yakalanmıştı, geri dönüşü için belki de bu süslü köpeği kullanabilirdi değil mi? Çocuk duvarın üzerinde asılı duran eski sultan Malik bin Sahretta'nın dört kılıcından ikisini indirdi ve birini çocuğa uzattı.

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin