27.bölüm

2.9K 245 87
                                    

       Lızlar ilham perilerim uçuşuyor bu aralar yeminle. deli  gibisize yepisyeni bölümler yazıyorum                          İyi Okumalar :)    

                                       ***

Ömrüm senindi gönlüm gibi.  İhanet haram dilime ve tenime ey sevgili. Senin kirlenen kalbini bile sevdim ben, kendime inat eder gibi. Lakin sen yetinmedin bir lahza olsun aşkımla. Gittiğin eller yıkasın teninden beni. Gözlerinde kalmasın izim, kalbinde benden bir sis. Ve  son nefesimde ben Aasraf derken, sen ihanetti adım diyesin...!

                                       ***

Kadının feryadında duyduğu vazgeçişti Aasraf'ın canını yakan, göğsünün ortasındaki kanlı ellerden ziyade. Hayatının en güzel hediyesini kaybettiğini bilincini yitirmeye başladığı anda bile biliyordu ama elinden tek gelen kanlı hançeri kavrayarak fiziksel acısının işkencesini durdurmaya çalışmak oldu.

Deli kadın dediğini yapmış ve kanını almıştı. Hem de bizzat kendi narin ve güzel elleriyle. Kılıç tutmayı doğru düzgün beceremediği zamanlarda Aasraf'ın avucuna alarak, bir kılıcın kabzasını nasıl tutması gerektiğini öğrettiği ellerle.

Bir katilin çirkinliği değil de, bir gururun en güzel haline baktı bir kez daha Aasraf. Kadını bir şeyler söylüyordu ama ne? Yitip gitmeye başladığı o bilinmezlik kızıl bir pusla sarılıyordu damla gözlerine. Ve işte başarmıştı sonunda, onu kaybetmişti yalnızca birkaç dakika içinde. Üzerinde ki beyaz fistanın kanlı görüntüsünden kurtulmadan nereye gidiyordu bu deli kadın böyle?

Bir kez daha onu hapse atarlarsa, hele ki ya kendisi ölürse kim kurtarır ki onu yağlı urandan ve ya acımasızca taş atan lanetli ellerden. "Adala gitme! Öyle değil, gitme! Teh- tehlikeli. Öldürür- ler Adala kan!" konuşabildiğinden pek emin olamasa da ruhunu saran endişeyi ayan ediyordu düşüncelerinde ki ses.

Onu korumak isterken ölümüne neden olma korkusu ile yere yüzükoyun uzandığında, giden kadının ardından baktı kısa bir süre. Bilinci tamamen terk etmeden önce benliğini, yere akan kana çoktan karışmıştı gözyaşları.

Bilmediği bebeğineydi belki sessiz ağıdı, belki de bir kez daha ellerinden uçmasına izin verdiği kadına...

                                               ***

'Git artık, senin yerin bura değil! Artık sen bana haramsın, tıpkı benim yabancı bir adama, sana haram olduğum gibi. Mehir hakkımı da aldım, defol! Sıçrayarak uyandığında Adala yine aynı şeyleri yaşamanın verdiği hezeyanla ağlamaya başladı bir kez daha. Ona söylediği sözler tekrar tekrar yankılanıyordu kulaklarında ve artık dayanamıyordu yaşadığı şeylere. Üzerindeki kanlı elbiseyi bile çıkarıp atmaya kıyamıyordu aptal kalbi. Oysa o adam eski bir cüppe, yırtık bir kefiyye gibi atmamış mıydı hayatından kendisini.

Düşünceleri acımasız bir kırağı ile kapladı kalbini Adala'nın. Ülkesinden ıraklara sürüldüğünü bilmek ayrı bir acı sebebiydi lakin o bile Aasraf'ın öldüğü gerçeği kadar yakmazdı canını. Neden öfkesine yenik düşmüş ve onu elleriyle çekip almıştı ki hayattan?

Biliyordu sebebini ama dili varmıyordu işte ikrarlı sözlere. Diyemiyordu ruhundaki kanayan yalanlar, onun başkasına gitmesinden de ölmesini tercih edeceğini. Güçsüz değildi genç kadın aşka yenilecek kadar, ama yalnızca ona yenilmek istemişti yıllarca. Ve evet yenmişti Aasraf onu seven küçük kalbi, hem de defalarca kez fütursuz savaşların kanlı gölgesinde.

O halde Adala pes etmeyip de ne yapacaktı? Bir kez daha aşk için dilenmezdi, yapamazdı zira o bir Esved'di ve ancak tek bir şans verirdi aşka bile. İçindeki cılız ışıkla parlayan 'O halde neden Aasraf'a defalarca kez şans verdin?' diyen sese verecek tek bir cevabı vardı. "Aşk hata değildir, hata âşık olacağın adamı seçememektir." İşte şimdi kalbi acıyarak itiraf ediyordu onu sevmeyen bir adama defalarca kez yenilmekten mutlu olduğunu.

Çöl Kırağı (Kum Diyarı Aşkları-2)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin