Bölüm 3: Alevli Kılıç
Şövalyenin arterinden çıkan kan güçlü bir şekilde fışkırdı. Archanger için bu bir ilk değildi ve son da olmayacağını biliyordu. Kanlar içindeki beden, hızla koşan atın üzerinden toprağa düştü ve yere serildi.
Şövalyenin atı yanlarından geçip köyün dumanlarında kaybolurken Rainen Archanger’a bakarak, “Hiç eskimiyor.” dedi hülyalı bir şekilde.
Archanger’in komutanlarını öldürüşü beyaz orduyu deliye döndürmüştü. Ellerinde tuttukları kılıçları kalkanlara vurarak ses çıkartıyor, bir an önce öldürmek istiyorlardı. Diğer dört şövalye de komutanlarının öldüğünü görünce çıldırmış, ölüm şekline ise hayrete düşmüşlerdi.
Uzun süren bir şaşkınlığın ardından üç şövalye de kılıçlarını çekti ve atının üzerinde doğruldu. Askerler kalkanlarına vurarak ses çıkartmakla meşgulken şövalyeler birbirlerine bakıyordu. Ortak bir karar alıp aynı anda dizginleri şaklattılar.
Az önce ordunun önünde koşturdukları için hepsi farklı bir yerdeydi. En öndeki diğerlerine göre daha yavaştı. Sağdan ve soldan gelen şövalyeler, dışarıya doğru bir yarım çember çiziyor ve Archanger’i makasa almaya çalışıyordu. Ortada duran şövalye ise elinde tuttuğu kılıcıyla doğrudan Archanger’in üzerine sürüyordu atını.
Arkada bekleyen Walcomir tereddütle sordu, “Sizce yardım etmeli miyiz?” Rainen sırıtıyordu. Gözlerini Archanger’dan hiç ayırmadan, “Hayır, bunu görmek istiyorum.” dedi ve Sancester ile birlikte güldü. Walcomir tatmin olmuş gibi görünse de her ihtimale karşı eli, belindeki kına doğru kaydı.
Şövalyeler olması gereken hizalarına girmişti. Biri Archanger’in sağında, biri solundayken, diğeri doğrudan yaklaşıyordu. Ama mesafe oldukça uzaktı ve Archanger yine hareketsiz bekliyordu. Kapüşonu başında kolları öndeydi.
Az önce kellesini uçurduğu şövalyenin kanı, Archanger’in kılıcından damlayıp kuru toprağı ıslatıyordu. Kılıcının ucunu, iki ayağının arasına, ayak parmaklarının hizasında dik duracak şekilde koydu. Sağ eliyle kabzasını sardı ve sol elini de sağ elinin üzerine koydu. Kılıcının gölgesi üzerine düşüyordu.
Archanger atların yaklaşmalarını bekliyordu. Ellerini biraz daha zorladı ve kanlı kılıç sert toprağın içinde kayarcasına battı. Kılıcın bir parmak kadar bir kısmı toprağa girmişti ve kılıç artık Archanger onu tutmadığı halde sabit duruyordu.
Archanger hafifçe etrafa bakındı. Sağındaki ve solundaki atın ne kadar uzakta olduğunu anlamaya çalışıyordu. Ama bunu yaparken kafası hiç oynamamış, yalnızca gözleri kıpırdamıştı.
Doğru an geldiğinde harekete geçti. Ellerini az önce kabzasını tuttuğu kılıcından çekti ve kollarını iki yana açtı. Atlar adeta duvara çarpmış gibi aniden durdu ve binicilerini havaya fırlattı. Şövalyeler havada savrulurken tam Archanger’in hizasında birbirlerine çarptı ve kılıçlarını çekmiş oldukları için ikisi de birbirinin kılıcına saplandı.
Bir damla kan Archanger’in kılıcına damladı. Kılıcın kabzasından süzülen kanı kabzayı kavrayan siyah eldiveni emdi ve kılıcını sapladığı topraktan hemen çekti. Sağ ayağını bir adım geriye alarak sağ kolunu dirseğinden kırdı. Diğer elini de avucu kılıcının yanında duracak şekilde gerdi. Kılıcını dümdüz tuttu ve şövalyeye doğrulttu. Şövalye kılıcını savurduğunda Archanger da kendi kılıcını mızrak gibi şövalyeye itti. Şövalyenin kılıcı Archanger’in burnunu çizdi ve daha fazla ilerleyemeden öylece durdu.
Atın koşuşu ve Archanger’in kol hızı birleşince son şövalye de Archanger’in kılıcına mıhlanmıştı. Şövalyenin atı altından kayıp gitti ve şövalye, Archanger’in kılıcında, karnından şişlenmiş bir halde havada asılı kaldı. Ağzını bir şey söylemek istercesine açtı ama tek çıkan, taze kan oldu. Şövalyenin karnından akan kanlar Archanger’in kılıcının üzerinde süzülerek kabzaya kadar ulaştı. Şövalye elindeki kılıcı da düşürünce öldüğü kesinleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...