Bölüm 19: Eve Dönüş
Sahile kadar gelmişlerdi. Dalgaların ritmik sesi şafakta yankılanıyordu. “Şimdi ne yapıyoruz? Yüzecek miyiz?” diye şaşkınca sordu Crangor. Archanger suskundu. Sancester araya girerek, “Bu noktadan Belat’a gitmemiz ejder uçuşuyla bile saatler sürer!” diye yakındı. “O halde saatler sürecek bir yolculuğa hazır olun.” dedi ve kılıcını çekti Archanger.
Kılıcından çıkan dumanlar Archanger’in bedenini çevreledi.
“Gidelim artık.” dedi ve Kintaro’nun sırtına çıktı. Kintaro geniş pençeleriyle sahili çiziyordu. Diğerleri de kılıçlarını çekti ve ejderhalarını serbest bıraktı. Sırtlarına çıkarken, “İyi de, bizi görmeyecekler mi? Sendrox’u duydun donanım var. Vuruluruz.”
Archanger yıldızlı gökyüzüne bakıyordu. Ejderhasının boynunu okşadı. “Yeterince aydınlık değil. Yeterince hızlı ve yüksek olursak görünmeden geçeriz.” Kintaro yaylandı ve tüm gücüyle ileri atıldı. Kanatlarını çırparak yukarı yükseldi.
Kanadını her vuruşunda altındaki denizde kabarcıklar oluşuyordu. Birkaç saniye içerisinde o kadar yükseldi ki, artık kanatları altındaki denize söz geçiremiyordu.
Dreth Kintaro’nun yanına sokuldu. “Sence işe yarayacak mı?” diye sordu Crangor. “Başka şansımız olmadığını düşünürsek, yarar herhalde”, diye dalga geçti Archanger.
Dreth hızını kesti ve tekrar önceden belirlenen uçuş formuna döndüler.
En büyük ejderha Kintaro olduğu için başı çekmesi gerekiyordu. Rüzgârı o kıracak ve bu sayede arkasındakileri daha az yoracaktı. V şeklini alan ekibin sonunda Sancester Ve Rainen duruyordu. Savaşa her daim hazır olmaları arkadan gelmeleri için idealdi.
Aradan bir saat gibi bir süre geçmişken, Periabus onları uyardı. Tüm ejderhalar aşağı baktı ve gördüklerini süvarilerine anlattı. “Biraz daha yükselin ve yavaşlayın.” diye hatırlattı Archanger ve dediği yapıldı.
Ejderhalar daha da yükselince binicileri üşümeye başlamıştı. Crangor kollarını bedenine sarmış, Rainen ise Periabus’un sıcak bedenine sarılmıştı. Walcomir içinden şarkı söylüyor Sancester ise titriyordu.
“Henüz tamamlamamışken neden geri çağrıldık?” diye sordu Archanger Kintaro’ya.
“Belki gerek kalmamıştır. Veya başkasını göndermiştir. Gidince öğreniriz nasıl olsa.” diye kapattı konuyu Kintaro.
Archanger altlarında duran üsse baktı. Oldukça büyük yüzen bir ada gibiydi. Her tarafında meşaleler ve gaz lambaları vardı. O yükseklikte görebildiği kadarıyla birkaç asker nöbetteydi.
Üs, büyük bir gemi gibi inşa edilmişti. Güvertenin kenarlarında çift sıralı zıpkınlar, alt kata inen büyük bir merdiven, yüzlerce askerin sığabileceği kadar geniş bir hattı vardı. Kenarlardan düşmemeleri için yapılan korkuluk, üzeri belirli aralıklarla kazınmış ve yayları dayamak için bir zemin oluşturulmuştu.
“Babam iyi iş çıkartmış. Bu kadar yaratıcı olmasını beklemezdim.” diye sayıkladı Archanger. “Bunu baban yapmadı zaten. O sadece yapılacağı yeri belirledi. Üssün çizimleri ve işlevi bana aitti.” dedi Crangor. “Babamla yaptığımız ortak çalışmalardan biri. Ama benim zamanımda hayata geçirilmemişti, buna vaktimiz olmadı.” diye de ekledi.
“Belki bir gün onu batırır ve yeniden inşa ederiz, istediğin gibi.” diye söz verdi Archanger. Crangor ona dolu gözlerle baktı. “Teşekkürler, dostum...” Dudakları gerildi ve içinden, onu tanıdığı için ne kadar mutlu olduğunu geçirdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...