Bölüm 11: Camprich Sarayı

2.9K 147 2
                                    

Bölüm 11: Camprich Sarayı

Sancester, elinde çevirerek dengesini kontrol ettiği kılıcı düşürdü. Crangor adeta boğuluyormuş gibi öksürdü. Sendrox’a dönerek, “Ne?” diye çıkıştı öksürüklerinin arasından.

Archanger’in bakışları değişti. Bakışları bulanıklaşıp, soluğu yavaşladı. Dolgun dudaklarını aralayıp iki kelime çıkarttı. “Tekrar söyle.”

Sendrox, ekibi bir an önce hazırlanması için yalnız bıraktı ve barakadan çıktı. Hepsi Sendrox’un verdiği üniformaları giydi. Üzerlerindeki zırhlar tüm bedenlerini koruyordu. Omuzlukları, kollarının hareketini biraz daraltsa da pek de önemli değildi şimdilik.

Herkes hazır olduğunda Archanger kapıyı açtı ve gökteki yerine kavuşmuş olan güneş gözlerini kısmasına neden oldu.

Archanger tekrar başıyla selamladı. “Sör Sendrox.” Aynı şekilde Sendrox da karşılık verdi. “On beş dakika. Daha fazla değil.”

Son olarak, kan kırmızısı miğferleri de kafalarına geçirip tanınabilirliği ortadan kaldırmışlardı. Yine Archanger başa gelecek şekilde bir V oluşturup oradan ayrıldılar.

Şehrin sura giden yollarına yürürlerken arkadan Rainen’in sesi duyuldu. “Plan ne Arch?” Archanger’in adımları ritmik bir hâl almıştı. Cevap vermek yerine sessizliğini korudu.

Rainen ve Sancester birbirlerine bakıp bir şeylerin ters gittiğini fark etti. Çekingen bir edayla seslendi Crangor. “Arch?”

Archanger adımlarını aniden kesti. Sancester’in eli, kılıcına doğru kaydı ve kabzayı sardı. Archanger yüzünü ekibe döndü. Koyu miğferini iki eliyle kavrayarak çıkarttı ve sol elinde tutarak sallandırdı.

Siyah gözleri her zamanki deliciliğinden çok, yorgun görünüyordu. Gözlerinin altı biraz şişmişti. Kararlı bir sesten öte karşı konulmaz bir edayla, “Kardeşimi görmeye gidiyoruz.” dedi.

Archanger’in söylediği o kadar saçmaydı ki Crangor bile afallamıştı. Walcomir doğru sözcükleri düşünüyordu. Neyse ki konuşması gerekmedi. Archanger’in zihni, Kintaro’nun sesleriyle allak bullak olmuştu.

“Kendi gözünle görmek istiyorsun ama riske giremeyiz. Galapagos’un çağrısına kulak vermeliyiz. Görevi riske atma!” Archanger bir süre öylece durdu ve düşündü.

Şimdi giderse, hiç şüphesiz kılıcını çekmesi gerekecekti. Tekrar çıktığında ise peşinden gelip nereye gittiğini öğreneceklerdi.

Archanger karşı konulmaz otoritesini konuşturdu. “Saraya giriyoruz...”

Şaşkın ve bir o kadar da cesur gözler, Archanger’i izliyordu. Suratındaki ifade ile sesindeki kararlılık birleşince kabul etmek zorunda kaldılar.

Miğferlerini tekrar başına geçiren ekip hızlı adımlarla yürümeye başladı. Saraya giden uzun ve işlek yollar kalabalık ve geniş bir meydana açıldı.

Archanger hiç istifini bozmadan adımlamaya devam ederken, Sancester’in gözleri askerleri izliyordu. Kafasını hiç çevirmeden, “Ne kadar kaldı?” diye sordu Archanger. “Sandığından daha az.” diye yanıtladı Crangor.

Meydanın ortasında taş bir düzlük vardı. Beş kişinin ancak sığabileceği büyüklükteydi ve ortasında Camprich’in meşhur kırmızı sancağı dalgalanıyordu.

Meydanın her köşesinde ikişer asker bekliyordu. Arch ve ekibi meydandan geçebilmek için insanları omuzlarından yana itmeleri gerekmişti.

Meydanın batı tarafı, mahsullerini satan çiftçilerin açtığı tezgâhlarca işgal edilmişti. Ekip doğu yolundan ayrılmış, meydanın ortasında ilerliyordu. Archanger kalabalığı yarmaya çabalarken kendi kendine söylendi. “Burayı küçükken de sevmezdim.” Ardından ekledi. “Ama geri dönerken işimize yarayacak.” Bir cevap beklercesine arkasına döndü. Kimse Archanger’i duymamış gibiydi. Kendi kendine “Peki.” diyerek, yoluna devam etti Arch.

Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin