Bölüm 15: Direniş
“Rainen, kılıcın hariç tüm silahlarını Walcomir’e ver.” dedi ve botunun arkasından, bileklerinden, kemerinden çıkarttığı, boynuna astığı küçük çakısı dâhil tüm silahlarını Walcomir’e uzattı. Hepsine uygun bir yer bulurken, “Cephaneliğe mi benziyorum?” diye söylendi.
Walcomir kuşandığında, Archanger çatıyı gösterdi. “Okçuları indirmeni istiyorum. Rainen ve ben mümkün olduğunca oyalayacağız. Tüm okçuların indiğinden emin olunca karşımızdaki çatıda kal ve işaretimi bekle. Karışıklıktan yararlanıp ipleri kesmen gerekecek. Biz dikkati dağıtırız.”
Walcomir anladığını gösteren bir hareket yaptı ve aynı binaya tekrar tırmandı. Walcomir tırmanırken Rainen küçük bir sitem eşliğinde, “İyi de silahları niye verdik? Kalsalar daha iyi olurdu.” dedi.
Archanger, Rainen’e döndü. Tek kaşını kaldırıp, “Savaşmadan önce, tüm silahlarımıza el koyacaklar Rainen. Hiç değilse Walcomir gelince tekrar silahlanacağız. Yumruklarına da güvenmelisin.” dedi ve kendinden emin adımlarla sokağa çıktı.
Rainen küfürler eşliğinden takip ediyordu onu. Sokağın karanlığında Archanger’i gören bir asker, “İşte geldi!” diye bağırdı ve tüm dikkat o tarafa yoğunlaştı.
Gölgelere hapsolan sokaktan Siyah’ın Kanı geliyordu. Elinde alev alev kılıcı geriye attığı omuzları ve gözlerinin önüne düşen saçlarıyla Archanger, ordunun önünde durdu.
Peşinden gelen Rainen de kendinden emin bir şekilde duvara yaslandı ve kollarını kavuşturup başını öne eğdi. Çatılara yerleştirilen okçular dâhil herkes nefesini tutmuş, olacakları bekliyordu.
Sessizliği, Siyah’ın Kanı bozdu. “Ben, Archanger Wallerdo Thurpagon... Nocius Thurpagon’un oğlu, Wallerdo’nun torunu ve Alev Tahtı’nın varisiyim!”
Askerler bu sözden sonra ne yapacaklarını şaşırarak komutanlarına baktı.
Askerlerin arasından yüksek rütbeli bir komutan çıktı. Omzundaki ve göğsündeki sembollere baktı Archanger. Bu kadar yüksek rütbeli sadece bir kişi olabilirdi ama kesin bir sonuca varmadan önce, kaskını çıkartması için bekledi.
Komutan, Archanger’dan birkaç adım uzakta durdu ve kaskının altından boğuk bir sesle konuştu. “Silahlarınızı bırakın. Zarar görmeyeceğinize dair söz veriyorum.”
Archanger alay edercesine güldü. “Yedi yaşında bir çocuğu öldürmek için koca bir orduyu ayaklandıran insanlara ve sözlerine neden güveneyim ki?” Sözleri can yakıyordu.
Rainen bir ara başını kaldırdı ve hemen üzerindeki Walcomir’i gördü. Karşı çatıya atladı ve gözden kayboldu. Rainen’in gözleri Walcomir’in oluşturacağı dairede dolaştı ve tekrar Archanger’in üzerinde durdu.
Komutan, düşünceli bir edayla cevapladı. “Bu savaşları görüyor musun genç prens?” Göğsündeki nişanları gösterdi. “Bunlar sadece yara. Bir sürü kan ve vahşetten ibaret. Ben savaş yanlısı değilim genç prens. Ben kralıma ve ülkeme sadık bir insanım sadece.”
“Açıkla bana; ülkene sadık olmak, veliahdın ölüm emrini vermek mi yoksa prensinin can güvenliğini korumak mı?”
Komutan birkaç saniye sessiz kaldı. “Elimden geldiğince sizi korudum prensim. Lakin baştaki adam ben değilim. Ben sadece bana verilen emirleri uygulamaya çalışıyorum.”
“Söylesene Kane, verilen emri ne kadar uyguladın? Görüldüğü üzere hâlâ ayaktayım ve sapasağlamım. Anlaşılan o ki, emirleri pek de yerine getiremiyorsun.” dedi iğneleyici bir şekilde. Gözlerini nişanların üzerinde gezdirdi Arch.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasíaBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...