Bölüm 18: Doğu Kapısı
Yerdeki dört kişi aynı anda ileri baktı. Önlerinde son bir bina duruyordu. Binanın arkasında ise kaçış biletleri...
Archanger elini uzattı ve Walcomir onu bileğinden kavrayarak yukarı çekti. Çatının üzerine bir dizini koyarak eğildi ve etrafı gözledi.
İki arabayı yan yana geçirebilecek kadar büyük kapı yaklaşık otuz askerle korunuyordu. Kapıya bitişik olan surlarda devriye gezen askerler ise ellerindeki ok ve yaylarla hem içeriyi hem de dışarıyı gözlüyordu. “Peki... Biraz zor olacak.” dedi ve aşağı atladı.
Rainen, içliğini kemerine sıkıştırdı ve belindeki kemerin görünmesini engelledi. “Rainen, koluma gir ve bıçaklarına yakın ol. Sancester ve Walcomir, siz üzerinize çekince Crangor saldıracak ve biz de onları çembere alacağız. Anlaşıldı mı?” Crangor sordu. “Surdakileri ne yapacağız? Hiç düşünmeden vururlar.”
Archanger durdu. Az önce gördüğü şeyi gözünün önüne getirmeye çalışıyordu. “Walcomir, sura çıkabilir misin?” diye sordu Archanger. Çatıdan onları dinleyen Walcomir ayağa kalktı ve etrafa bakındı. “Hayır. Yakınlarda geçiş yok.” diye yanıtladı.
“Kaç kişiler?” diye sordu Archanger. Walcomir usulca başını kaldırdı ve surun üzerindeki askerleri saydı. Kafasını sarkıtarak, “Altı okçu, yaklaşık dört katı kadar piyade de yerde var.” dedi. “Kaç bıçağın kaldı?” diye sordu gözlerini yoldan ayırmadan. Rainen kemerini yokladı ve bıçaklardan birini çekerek, “On tane.” dedi. Archanger şaşırdı. “İki demiştin en son.” Rainen dalga geçercesine güldü. “Handa buldum.” Dalgın gözlerle, “Güzel...” diye fısıldadı Archanger.
“Kılıcını gizle.” Rainen söyleneni yaptı.
Archanger oldukça ilginç bir karaktere sahipti. Birkaç saniye önce kahkahalarla gülerken bir anda ciddileşebiliyordu. Genelde takılı bir maskesi vardı ve duygularını anlayabilmek çok nadiren mümkün oluyordu. Kılıcını çektiğinde büründüğü kişilik ise emsali görülmemiş bir ciddiyete sahipti. Otoritesi sorgulanamaz karşısına çıkılamaz bir güç örneği gösterirdi.
“Crangor...” Crangor doğruldu. Archanger devam etti. “Kapıya yakın bir yere geçip en uygun -ve en çabuk- fırsatta, diğerlerine yardım etmeni istiyorum.” Crangor anladığını belirten bir baş hareketi yaptı ve başını yukarı kaldırdı. “Hey, yukarıdaki!” Walcomir küçümseyerek ona baktı. “Bana uygun bir yer görüyor musun?” diye sordu Crangor. “Bekle.” dedi ve çatıların üzerinde koşmaya başladı Walcomir. Birkaç saniye sonra geri gelip, “Soldaki ilk arada boş bir bina var. Takıl kafana göre.” dedi.
Crangor söylenen yere doğru giderken, Archanger devam etti. “Walcomir ve Sancester.” Dudağı zevkle gerildi. “Bizden yirmi saniye sonra gelin ve okçular sustuğu anda üzerinize düşeni yapın.” Sancester ve Walcomir birbirine bakıp zevkle güldüler.
“Rainen, koluma gir.” dedi ve sol kolunu kaldırdı Archanger. Rainen onu alıp kapıya doğru ilerledi. “Unutma, ben mülteciyim ve beni ben yaraladım. Bıçaklar için de benim ayılmamı bekle. Anladın mı?” diye planı açıkladı Archanger. Rainen hiçbir şey anlamamış olmasına rağmen, “Evet... Yani galiba.” dedi. “İyi.” diye devam etti Archanger. “Tamam.” diye bitirdi Rainen.
Sokağın sonuna çıktıklarında Archanger başını öne düşürdü ve tüm ağırlığını Rainen’e verdi. Ayakkabısının ucu yere sürtüyor, tamamen hareketsiz duruyordu. Rainen onu taşıyabilmek için diğer kolunu da beline sardı ve sokaktan çıktılar. Kapının karşısında belirdiklerinde Rainen bağırdı. “Hey! Yardım edin!” Tüm askerler merakla o tarafa baktılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...