Bölüm 17: Direnişin Adamları
“Güzel bir hikâye…” diye araya girdi Crangor ve devam etti. “Peki, siz nasıl toplandınız? Yani birbirinden alakasız beş kişi bir isyan başlatıyor ve emirleri görseniz bile tanımayacağınız Galapagos’dan alıyorsunuz, öyle mi?”
Danowan, birasından bir yudum daha aldı ve boş şişeyi masaya bıraktı. “Hayır, sevgili Crangor. Biz Galapagos’un önerilerini değerlendiriyor ve ona göre karar alıyoruz. Ve Archanger da aramıza katıldığına göre, artık tüm kararlar ona kalmış durumda.”
Tüm gözler Archanger’a döndüğünde, “Peki ya Lord Kane? O da direnişten mi?” diye sordu. Sendrox açıkladı. “Lord Kane, direnişin kurucusu ve lideridir. Ancak toplantılarımıza katılması konumunu riske sokar. Bu yüzden aramızda göremezsin. Ancak seni temin ederim ki burada konuşulan her şeyden haberdar. Gün içerisinde sıkça görüşüyorum kendisiyle ve kendimi ulak gibi hissetmeye başladım.” Aesindeki dalgacı ton masadakileri güldürmüştü.
“Galapagos’u görmem lazım. Bizi buradan çıkartabilir misiniz?” Sendrox, bitmemiş birasını masaya bıraktı ve kapıyı açıp Bolt’a seslendi.
Bolt yaşlı kemiklerinin el verdiği hızda geldi ve Sendrox’un karşısına dikildi. “Evet efendim?” Sendrox, hızlıca saymaya başladı. “Bir araba, iki direnişçi, beş büyük boy vazo, bolca çiçek ve bolca saman istiyorum. Kapıya getirin ve etrafı izleyin.” Bolt selam verip çıktı ve Sendrox tekrar masaya oturdu. “Dagwood, harita sende mi?”
Kırlaşmış sakallı Dixion iç cebinden bir harita çıkarttı ve Sendrox’a uzattı. “Bende.” Sendrox haritayı açtı ve cebinden bir kalem çıkartarak, bulundukları yeri işaretledi. Sokakların üzerinde ilerleyerek, Doğu Kapısı’na kadar bir yol çizdi. Ardından haritayı Archanger’a uzatarak, “Bu yolu takip edeceksiniz.” dedi. Archanger haritaya baktı. “Herkes bizi arıyor, görülmememiz gerektiğinin farkındasındır umarım.” diye hatırlattı.
Sendrox istifini hiç bozmadı. “Dediğim gibi bu yolu izlersiniz. Dixion, onlar sana emanet. Ben gidip Doğu Kapısı’nı denetleyeceğim.” dedi ve odadan çıktı. Çürük döşemelerde sesi duyulurken Bolt içeri girdi. “Aracınız hazır, prensim.” dedi.
Dixion masaya baktı. “Madem hazırız hadi o halde...” Masadan kalktı ve kollarını geriye atarak esnedi. Walcomir usulca Archanger’a baktı ve ne olduğunu sorarcasına göz kırptı. Archanger da anlamadığını belirtircesine dudak büktü.
Önde Dixion olmak üzere, herkes yukarı çıktı. Yine o karanlık ve rutubetli odadaydılar. Dixion’ın sesi duyuldu. “Burayı biraz aydınlatın.” Ardından, adeta ekibe hitap edercesine devam etti. “Olası bir baskın durumunda kaçışı mümkün kılmak için her yeri karartıyoruz. Bu evi bilmeyen birisi için burada hareket etmek oldukça zor.” dedi.
“Karanlığı anladım da bu koku niye?” diye söylendi Sancester. Dixion’ın güldüğünü duydular. “Görmediğin bir yeri temizlemek oldukça zor. Daha da önemlisi buranın kullanılmadığına inandırıyor.” Sözü bittiğinde yan odadan altı kişi her elinde birer gaz lambası ile geldi. Her birini önceden çakılmış çivilere astı ve geri çekildiler.
Archanger çivilere bakınca Dixion’ın haklı olduğunu anladı. Bilmeyen birisi için gerçekten zordu. “Siz ikiniz, vazoları getirin.” dedi Dixion ve kapı açıldı. İki genç koşarak dışarı çıktı.
Kintaro Archanger’in zihnine dokundu. “Bir özgürlük mücadelesi veriyorlar. Ama hâlâ askeri bir yönetim var gibi. Baştaki ne derse sorgulamadan onu yapıyorlar. Sence bu durumda, gerçek bir direniş olur mu?”
“Direniş, halkın isyanı sonucu olur dostum. Bana kalırsa elinden tüm yetkileri alınan ve idamdan ucu ucuna sıyrılan birisi için direniş, kesinlikle haklı bir çabadır. En azından benim görüşüm bu yönde.”
“Dixion’ın doğru bir yanı olabilir. Ama benim bahsettiğim direnişin otoritesi. Dagwood’a bak, elinde hiçbir yetkisi yok. Sadece figüran olarak duruyor. Aynı şekilde Danowan, adeta bir teşekkür olarak var gibi.”
Archanger’in gözleri loş ışıkta Dacion’ı aradı. “Ve Dacion... İnanışçıları kontrol edebilmek için kolay lokma. Ama ya Sör Sendrox ile Lord Kane? Onlar neden böyle bir şey yapsın? Bir çıkarları yok.”
“Taht herkesin çıkarıdır, Arch. Nocius’u deviremediklerine göre senin devirmeni bekleyecekler ve sonra senden alacaklar.”
Archanger kapıyı aniden kapattı. “Durun! Burada bir terslik var.” Kılıcını çekti ve Dixion’ın boğazına yanlamasına dayadı. Sivri kenarı çenesine gelecek şekilde gırtlağına bastırdı. Dixion’ı da iterek duvara sıkıştırdı.
Rainen bir adım geri zıplayarak, belindeki bıçaklardan birini eline aldı. Sancester ve Walcomir kılıcını çekerken Crangor olduğu yerde bekledi. “Diğerleri masum.” diye hatırlattı Archanger ve tüm gözler Dixion’a döndü.
Arka odadan dört genç kılıcını çekerek geldi. “Yerinizde olsam denemezdim.” dedi Sancester arkadan gelenlere bakarak.
“Söyle bana Dixion; ne zamandır bunu planlıyorsunuz?” Dixion boğazına basılan kılıç yüzünden nefes almakta zorlanıyordu. Gücünün yettiği kadarıyla, “Anlamıyorum…” dedi.
“Walcomir... Dışarı çık ve kendine güzel bir yer bul. Sonra da fırsat kolla.” Walcomir elinde kılıcıyla kapıyı açtı ve ellerinde vazolarla dikilen direnişçileri uzaklaştırdı. “Sancester... Ben söylemeden kimseyi öldürmek yok.” dedi Arch. “Yaralasam olur mu?” diye sordu Sancester.
“Canını almak için sabırsızlanıyorum, Dixion. Ama bugün değil...” Hemen sağında, ne olduğunu anlamayan Daicon’a baktı Archanger. “Dacion... Bu adamın tüm yetkilerini sana veriyorum ve bu benim kararımdır.” Dixion’ın dibine girdi ve devam etti. “Yani senin anlayacağın şekilde söylemek gerekirse itiraz kabul etmiyorum.” dedi ve yakasından kavrayarak kenara itti Dixion’ı.
“Buradan kendi imkânlarımızla çıkacağız.” dedi ve kapıyı açtı. “Gidelim.” Yana çekilen iki direnişçiye göz ucuyla baktı ve ara sokaklarda gözden kayboldu. Sendrox’un çizdiği haritaya bakmak için durduğunda Crangor şaşırarak sordu. “Orada ne oldu?” “Birazdan anlarsın.” diye kestirip attı Archanger ve Crangor tekrar sormaya yeltenmedi.
Haritaya bakarken, “Bir üst yola çıkarsak, çizilen yola ulaşırız.” Sesini yükseltti. “Walcomir!” Arkasındaki binanın çatısından Walcomir göründü. “Evet?” “Üst yola çıkıyoruz. Biraz önden git ve devriye görürsen dönüp bize haber ver. Kapıya ulaştığımızda biraz olay olacak, hazır ol.” Walcomir kafasını geri çekti ve koşarak birkaç blok öteye geçti.
Archanger haritayı buruşturdu ve yumak yapıp cebine tepti. Üst yola çıkıp yürümeye başladı. Sokaklar sinir bozucu bir şekilde ıssızdı. Yürümeye devam ettiler.
Kapıya yaklaştıkları sırada Walcomir çatının üzerinde görüldü. Rainen düz bir ıslık ile Walcomir’in dikkatini çekti ve Walcomir parmaklarını kaldırarak “iki” yaptı.
İşaret ve orta parmağını birbirine yapıştırarak, boğazında sağ sol yaptı Archanger. Walcomir anladığını göstererek başını salladı ve atladı.
Rainen fısıltı tonunda üçe kadar saydı ve ardından, “Çok bile bekledik. Gidelim.” dedi. Ellerinde kılıçlarıyla yürümeye devam ettiler.
İki bina arasındaki dar yola girdiklerinde, iki askerin de öldürüldüğünü gördüler. Archanger cesetlere baktığında, boğazlarında büyük bir yarık olduğunu gördü ve açılan yarığın şekline bakarak, arkadan kavradığını anladı. O kadar yakında olmasına rağmen hiç ses duymamasını da ağzını kapatmasıyla açıkladı kendine.
“Temiz iş Walcomir. İlerle.” Walcomir bir dizini yere koydu ve sarkarak, “Daha fazla ilerleyemem, Doğu Kapısı’na geldik.” dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...