Bölüm 31: Kayda Değer Bir Rakip
“Bakalım seni ne kadar eğitmişler, hain Archanger Thurpagon!” Archanger dumanlar saçan kılıcını yere eğdi. “Sana ne söylediler bilmiyorum. Ama bir ejderhanın ve süvarisinin canını almaktan hiç haz etmediğimi ben söylüyorum ve sana yaşaman için bir şans veriyorum. Camprich ordusunu terk et.”
Süvari güldü. Genzinden çıkan kart sesi, onu bir haydut gibi gösteriyordu. “Onların söylemesine gerek yok, bunu herkes anlar. Süvarinin sözü hayatıdır. Sen ise sözümden dönmemi isteyecek kadar alçaksın. Ölümün benim elimden olacak, alçak köpek!”
Walcomir Crangor’a döndü. “Köpek mi dedi, yoksa ben mi yanlış anladım?” Crangor kendinden geçmişti. “O adamın yerinde olmak istemem.” Walcomir başıyla doğruladı ve olacakları merak ederek meydana döndü.
Archanger sertleşti ve yine o “asil komutan” imajına büründü. “O halde sana söyleyebileceğim tek şey: Karanlığı Kucakla!”
Kılıcını yanına alıp süvarinin üzerine atladı. Süvari, elindeki kılıcını tam zamanında kaldırdı ve Archanger’i geri püskürttü. Crangor ve Walcomir ağızları açık bakıyorlardı.
Archanger kılıcını bileğinde çevirirken yavaşça süvariye doğru adım attı. Kılıcının ucu yere değerken, süvarinin suratını son kez göreceğinden emindi. Hızla ters yöne doğru tam bir tur attı ve kılıcını boynunun hizasında savurdu. İki kılıcın birbirine çarpmasından oluşan o ince ses tüm donanmanın üzerinde belirdi.
Süvari güldü. “Senin için fazla mı iyiyim?” Archanger kanayan omzuna baktı. Kılıçlar çarpıştığında tüm bedeni sarsılmıştı ve yarası tekrar açılmıştı. “Seni deniyordum.” diye geçiştirdi Archanger. Süvari alay etti. “Eminim öyledir ama sıra bende...”
Süvari kılıcını ters yöne, aşağıdan yukarı kaldırmıştı. Archanger hiç böyle bir hamle beklemiyordu. Gardını almaya bile fırsat bulamamıştı ve eğer geri adım atmasaydı, süvarinin kılıcı hayalarını koparıp atacaktı.
Archanger sendeleyerek doğruldu ve şaşkınlıkla karşısındaki süvariye baktı. “Kimsin sen?” Süvarinin göğsü şişip iniyordu. “Ben senin sonunum, Archanger Thurpagon. Kaçmak bile seni elimden kurtaramaz!” Archanger gözünün önüne düşen saçlarını geri attı. “Kaçacağımı söylemedim zaten...”
Elinde kılıcıyla süvariye hızla yaklaştı. İkisinin de gözleri nefret ile dolup taşarken, bakışlarındaki yırtıcılık yalnızca birinin sağ kalacağını anlatıyordu.
Süvari ile arasında beş adımlık bir mesafe kalınca durdu Archanger. “Göster marifetini!”
Kılıcını soldan sağa doğru savurdu Archanger. Süvari dizlerinin üzerinde eğilerek Archanger’in darbesinden kurtuldu ve karnına sağlam bir yumruk geçirdi. Beklenmedik bu darbe ile yamulan Archanger durumu hemen toparladı.
Kılıcını savurmaya devam ederken, ucunu yere çevirdi ve kılıcı ile birlikte kendi de döndü. Boylamasına savrulan kılıç eğilen süvarinin omzuna yöneldi.
Süvari kılıcını gördüğünde çok geçti; ne gardını almaya, ne de kaçmaya fırsatı kalmıştı. Yapılabilecek tek şeyi yaptı. Kendini geriye fırlattı ve güverteye sırt üstü düştü. Kılıç tekrar boşa savrulunca Archanger iyice sinirlendi.
Süvarinin kılıcı Archanger’in dibinde kalmıştı. Süvari ise metrelerce ötede sırt üstü yatıyordu. Archanger eğildi ve ayaklarının dibindeki kılıcı aldı. Hızlı soluklarının arasında göğsü şişiyordu. Burnundan soluyarak yerde yatan süvariye yaklaştı ve karşısında dikildi.
Süvari sırtındaki ağrıyı dindirmeye çalışırcasına sıktı dişlerini. Sol omzunun üzerine döndü ve kapalı gözleriyle kesik kesik konuştu. “Sen beni yenmedin Thurpagon, ben yenildim. Bunun tek sorumlusu ise dikkatsizliğim oldu. Senlik bir şey yok.” Archanger tepki vermeyince süvari devam etti. “Savaşın onurunu yaşat bana, Thurpagon. Hadi bitir şu işi...”
Archanger sol elindeki kılıca baktı. Mavi dumanlar parmaklarını gizliyordu. Kintaro, Archanger’in zihninde belirdi. “Alışılmadık bir savaşçı. Kaybetmek doğru olmaz.” Archanger süvariye hitaben konuştu ama sözleri, Kintaro’ya hitap ediyordu. “iyi bir savaşçısın ve yanımda yer almanı isterim...” Sözlerini hemen kesti süvari. “Ölmeyi tercih ederim.”
Archanger dudak büktü. “Bunu ayarlayabilirim. Lakin tercihim bu değil... Bana katılmamakta kararlıysan şayet karşıma dikil. Süvarilerin hala güçlü olduklarını göster ki, uğruna çarpışabileyim.” Elindeki kılıca baktı Archanger. “Seni iyi eğitmişler...” Kılıcını, süvarinin yanına bıraktı ve “Savaş yakın, iyileşmeye bak.” deyip yanından ayrıldı.
Crangor ve Walcomir’in arasından geçerken, ikisi de başını saygıyla eğdi. Kintaro’yu çıkartmak için kılıcını kaldırdığı sırada, süvarinin acı dolu sesi duyuldu. “Thurpagon...” Archanger kılıcını indirip süvariye döndü. Adamlarının arasından geçti ve öylece durdu.
“Anlatılanlar... Ne kadar doğru?” Başı acıyla yere düştü ve sızlandı. Archanger cevap verip vermemek konusunda kararsızdı. Kintaro’ya uydu. “Sana ve diğerlerine anlatılanları bilmiyorum. Lakin emin olduğum bir şey var ki bana karşı ayaklanmak istiyorlar ve bunu sizin üzerinizden yapıyorlar.” Süvari sırt üstü döndü ve tek gözünü açarak sordu. “Sen krallığa saldırmadın, değil mi?” Sesindeki hayal kırıklığı Crangor’un yumuşamasına neden olmuştu.
Archanger süvariye doğru bir adım attı ve tek dizini yere koyarak süvarinin alnındaki saçları geriye itti. Sesinde tarif edilemez bir merhamet vardı. “Onlar yedi yaşındaki bir prense, uykusunda tüm güçleriyle saldırdığında bile ben sesimi çıkartmamıştım. Camprich ordusundan yüzlercesinin canını aldım ama hiçbiri masum değildi. Bana kılıç çekmeyenlere ise hayatımı adarım.”
Süvari öksürdü. “Peki ya Lennos ordularına neden saldırdın? Köyü neden yaktın? Köylüler sana silah mı çekmişti?” Archanger’in bakışları yere yöneldi. “Ben ve dostlarım köye girdiğimizde, köy çoktan yanmıştı. Koca köyde yalnızca bir çocuk bulabildik, yanan binadan çıkarttık onu. O da konuşamayacak kadar korkmuştu.”
Süvari gözünü açıp Archanger’in ihtişamıyla büyüklendi. “Peki ya Lennos ordusu? Tüm taburu yok etmişsin. Kendim gördüm, büyü izleri duruyordu.”
“Etrafımızı sardılar ve bizi köyü yakmakla suçladılar. Başka seçeneğim yoktu.” Derin bir nefes aldı Archanger ve sözlerini sürdürdü. “Ben de bir süvariyim ve süvarilerin en üstüyüm. Ben bir Penta’yım. Ben barışı sağlamakla yükümlüyüm, savaş çıkartmakla değil. Wernest düzlüklerinde Lennos’a bu yüzden saldırdım. Wernest isyandan dolayı zayıflamıştı ve Lennos için bu bir fırsattı. Wernest prensinden yardım çağrısı aldık ve haklı bulduğumuz tarafa, Wernest’e katıldık. Hatta meydana girmeden önce bizzat Lennos kralı ile görüştüm ve geri çekilmesini istedim. Sarayına girip karşısına dikildiğim halde onu öldürmedim. Kan akıtmadan çözmek istemiştim ama Kral tam bir budalaydı. Beni kovdu ve işi meydanda halletmek zorunda kaldım. Wernest ordusunun komutasını aldım ve adamlarımla birlikte dağların ötesine Bernhell Ormanı’nın güneyine indik. Orduları orada karşıladık ve çekildikleri anda bıraktık. Daha fazla kan akmamalıydı.”
Süvari ufak nefesler alıyordu. Gözünden bir damla yaş kaydı ve beyaz yanağından güverteye düştü. Archanger devam etti. “Camprich despot bir yönetim kurmaya başladı. Süvarileri emrine alıp Lennos’u ortadan kaldırmaya uğraşıyor. Eğer bunu başarırsa, tüm devletlerin çöktüğü an olacaktır. Lennos’u savunacak değilim. Aynı şeyi o da istiyor.”
Süvari kısık sesle konuştu: “Wernest’i mi başa geçireceksin?” Archanger başıyla reddetti. “Hayır, başa geçecek olan benim.”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...