Bölüm 5: Kintaro
Archanger gözlerini açtığında güneş batalı saatler olmuştu. Ayın narin ışığı dalların arasında kayboluyordu. Üzerine pelerini örtülmüş, başının altına ise başka bir pelerin yumak halinde konmuştu. Hemen yanında kabzası boyun hizasındaki kılıcı duruyordu. Kılıcının yanında olduğunu bilmek bu karanlığın içinde bile ona güven veriyordu. Olduğu yerde yavaşça doğrulmaya çalıştı ama yapamadı.
Ensesinden başlayan yanma hissi omuzlarından geçip sırtındaki tüm kasları inletiyor ve bacaklarına doğru iniyordu. Kıpırdadığı anda bedenini saran acı onun sert bir çığlık atmasına neden oldu ve gecenin karanlığında yankılandı tiz sesi.
Acısını dindirmek için dişini sıkarken ormanın içinden bir ses duydu. İki demirin birbirine sürtmesine benziyordu. Bir kılıcın kınından ayrıldığına emindi.
İstem dışı olarak eli hemen yanında duran kılıcına gitti. Kabzasını sardı ama kaldıramayacak kadar güçsüzdü. Kaldırmak için tüm gücünü kullanmasına rağmen sadece ucu bir parmak kadar kalkan kılıç olduğu yerde kaldı. Pazıları, yanıyor gibiydi.
Sanki saatlerce ağırlık kaldırmış gibi hissediyordu kendini. Şakaklarında beliren ağrı ise düşüncelerini köreltecek kadar yoğundu.
Kontrolsüz yaptığı büyüsü şimdiye kadar öğrendiği her şeyin tersindeydi. Sinirliyken defalarca büyü yapmıştı. Ama bu sefer tamamen öfkeyle doluydu ve yaptığı, çok güç gerektiren bir büyüydü.
Olduğu yerde kaldı. Otların ve ağaçların az olduğu bir açıklıkta öylece duruyordu. Savunmasız ve yalnız...
Gözleri, sesin geldiği yöne doğru kaydı. Başını hareket ettirip ikinci bir çığlık atmak istemiyordu. İçinde tedirginlik vardı ve ne buraya nasıl geldiğini ne de onca askerin arasından nasıl çıktığını hatırlamıyordu. Daha da önemlisi, Walcomir’in yaralandığını hatırlıyordu.
Aklındaki yüzlerce düşünce onu daha da yordu.
Meşelerin arasında kalan kısa çam ağacının dalları hareket etti. Odaklanmaya çalıştıkça görüşü bulanıklaşıyordu. Çalıların arasından, küçük çam ağacıyla aynı boylarda bir siluet çıktı ve bilincini kaybetmek üzere olan Archanger’in yanına doğru adımladı.
Archanger, üzerinde koyu sarı resmi bir takım giymiş olan siluete göz gezdirdi. Hiçbir şeyi tam göremese de üzerindeki elbisenin özel işlenmiş olduğunu fark edebildi. Elbisesinin üzerinde bir göğüslük vardı. Kırmızı mücevherlerle işlenmiş, saf çelikten yapılma ve kalbinden omzuna kadar sol tarafını kapatan bir göğüslük...
Arkasında normalin üç katı büyüklüğünde, kırmızı göğüslüğüyle aynı renkte bir pelerin vardı. Pelerinin kenarlarına beyaz renkte bir şeyler yazılmıştı. Sağ elinde deri bir bileklik vardı ve saçı kısacıktı.
Siluet, Archanger’in yanında durdu. Eli kabzasında duran Archanger hâlâ olayları zihninde toplamaya çalışırken, siluet bir dizini yere koydu ve Archanger ile göz göze geldi.
Kemikli parmaklarını Archanger’in uzun saçlarının arasına daldırdı ve kafasını kavradı. Gözleri kayan Archanger’a dikkatle baktı. Kemerli burnunun etrafında biraz kül kalmıştı. Yüzü hala soğuktu. Dikkatle Archanger’in gözlerini inceledi. Güçle ışıldayan ve derinleşen gözler karşısında boyun eğdi.
Aceleyle sırtındaki çantasını çıkarttı ve karıştırmaya başladı. Birbirine çarpan şişelerin kulak tırmalayan sesi, gecenin karanlığında yankılanmasına ve Archanger’in huysuzlanmasına neden oldu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...