Bölüm 30: Donanmanın Ortasında
Okların sesi henüz kulağında yankılanırken Kintaro’nun devasa bedeni suya çarptı ve büyük bir dalga oluşturarak içeri girdi. Walcomir, nefesini tutmaya çalışırcasına yanaklarını şişirip suyun içinde Archanger’i aradı.
Kintaro suyun içinde muazzam bir hızla hareket ediyordu. Ejderhaların uzun kuyrukları adeta yüzmek için yaratılmış gibiydi. Tabii Kintaro için işler biraz farklıydı; o yüzmek yerine genelde birilerine vurmak için kullanırdı kuyruğunu.
Kuyruğunu her sallayışında metrelerce derinlere iniyordu. Walcomir daha fazla dayanamayacağını belirtircesine Kintaro’nun sırtına vurdu ve kendini iterek yüzeye doğru yüzmeye başladı. Karanlık su giderek aydınlandı ve sonunda yüzeye çıkabildi Walcomir.
Başını kaldırıp bulutlara baktığında, iki siyah nokta görüyordu. Peşlerinde de sürü halinde ilerleyen oklar...
Aniden Morrew’in zihninde belirdi Walcomir. “Sakın arkana bakma!” Morrew’den hemen cevap geldi. “Beni boş ver, kendinle ilgilen.” İzlemeye devam etti Walcomir.
Zaman geçtikçe oklar yaklaşıyor ve Walcomir’in içindeki korku, giderek artıyordu. Morrew’in sesi Walcomir’in zihninde belirdi. “Archanger nerede?”
“Kintaro hala onu arıyor.” diye duruma açıklık getirdi Walcomir ve ikisi de daha fazla konuşmadı.
Walcomir suyun hızla ısındığını fark etti ve kafasını suya çevirip, ben yapmadım, dedi kendi kendine. Biraz daha bekledi ve okyanusun kaynadığını düşünmeye başladı. Su giderek ısınıyor, Walcomir’i hararetlendiriyordu. “Hadi ama bu kadar yapamam!” diye söylendi ve sıcaktan kızarmaya başladı.
Küfretmeye başladığı sırada masmavi suyun kızardığını gördü ve korku dolu bir çığlık atıp kendini suyun dışında, giderek yükselirken buldu. Hala çığlık atarken, kesin bir ses duydu. Öyle ki tüm korkusunu bastırıyor ve onu yüreklendiriyordu. “Sakin ol, Walcomir.” Ses öyle otoriter bir kaynaktan, öylesine kararlı çıkmıştı ki Walcomir ağzını açmaya dahi cesaret edememişti.
Kendini salıp dudaklarının arasından tek kelime çıkarttı. “Archanger...”
Kintaro konuştu. “Tüm ihtişamıyla...” Walcomir şaşkınlıkla başını kaldırdı ve tüm asaletiyle Kintaro’nun sırtında oturan Archanger’a baktı. Islak saçları geriye düşmüş, uçuşan pelerininden su damlıyordu. Göğsü şişmiş, omuzları geriye doğru düşmüştü.
Walcomir’in dudakları zevkle gerildi ve eli hemen kılıcına gitti. Ama Kintaro’nun pençelerindeyken kılıcını çekmenin pek bir işe yaramayacağını düşünerek, elini geri çekti. Onun yerine havayı yumruklayarak bağırdı. “Yihha!”
Kintaro ne kadar hızlı yükselirse yükselsin oklar ile arasındaki mesafeyi kapatamıyordu. Kanatlarını her çırpışında pençesindeki Walcomir irkiliyor ve rüzgârla birlikte savruluyordu.
Pençeden sarkan Walcomir suratını ekşiterek, “Bir sorunumuz var.” diye uyardı. Archanger soğuk yüzünü Walcomir’e çevirip keskin kaşlarını çattı. Walcomir eliyle altlarındaki gemileri işaret etti. Archanger dönüp baktığında ikinci saldırı için yayların gerildiğini gördü. İnce dudaklarını aralayıp emin bir şekilde fısıldadı. “Güzel...”
Boynundaki pelerinin ipini çözen Archanger ellerini Kintaro’nun boynuna dayadı. “Tüm gücünle...” Kintaro başını eğdi dümdüz ilerlemeye başladı.
“Oklara kafa mı atacaksın?” diye hayretle sordu Walcomir. Kintaro’nun zevk dolu sesi duyuldu. “İyi bir fikir olabilir ama hayır, süvari Walcomir.” Walcomir Archanger’a döndü ve zevkle gülümsediğini gördü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...