Bölüm 29: Tuzak
Rainen elinde kılıcıyla güverteden geminin altına açılan kapıya doğru koştu. “Beyinsiz.” diye söylendi Sancester ve ufak bir gülümseme eşliğinde Rainen’in peşine takılıp koşmaya başladı. Geminin içine girip gözden kayboldular.
“Archanger... Gemiler!” Crangor büyük bir şaşkınlıkla söylemişti bu iki kelimeyi. Archanger ne olduğunu merak ederek kafasını yana uzattı ve altında kalan gemileri dikkatle izledi.
Sıralı şekilde açılıyor ve hepsi farklı yönlere hareket ediyordu. Yukarıdan bakıldığında adeta kaçıyor gibi görünüyordu.
Archanger haykırdı ve ejderhalar anında yükseldi. “Yıldız tuzağı!”
Kintaro tüm gücüyle kanat çırparken, Archanger düşecek gibi oldu ve bacaklarını Kintaro’nun boynuna kenetleyerek dengesini tekrar sağladı. Ekip dik bir şekilde yükselirken donanmayı izliyordu.
Yıldız tuzağı, yerden havaya saldırı için geliştirilmiş bir stratejiydi. Önce tek noktada toplanıp açık hedef haline gelirdi ordular. Hava saldırısını atlattıkları anda etrafa dağılır ve ejderhaları çembere alırlardı. Bu sayede ejderhalar nereye giderse gitsin, düşürülürdü. Aslında oldukça zararlı ve bir o kadar da riskli bir taktik olmasına rağmen, uygulanması en olası yöntemdir.
Kimse hedefinin dağınık olmasını istemez. Onları daima kenarlardan iterek ortaya toplar ve tek hamlede işini bitirir. Ordular toplandığı zaman açılır ve savunmadan taarruza geçilir bu yöntem ile. Duruma göre savunma yerine en etkili saldırı planı olarak da görülebilir.
“Arch... Dizildiler!” diye korkuyla uyardı Walcomir. Archanger belinden geriye doğru eğildi ve kenetlediği bacaklarını daha da sıkarak düşmemek için çabaladı. Altlarındaki kara suları tepe taklak gördüğü halde, gemilerin dizilimlerini kestirmeye çalışıyordu. O sırada yayların gerildiğini ve kaldırıldığını gördü.
Kintaro yaklaşık olarak ok sayısını kestirmeye çalışırken kulak tırmalayan bir zil ses duyuldu. Atış emri verilmişti...
Archanger sordu.
“Kurtulma şansımız ne kadar Crangor?”
“Ejderhalarla mı, onları kaybederek mi?”
“Dostunun ölümünü izlemek asla bir kurtuluş olamaz Crangor. Ya uçarak, ya da hiç...”
“O halde soruyu değiştireyim. Bizi kurtarma şansın ne kadar, Archanger Wallerdo Thurpagon?”
“Hiç yoktan, var gibi biraz, sanki. Ama emin de değilim pek. Bir denesem mi?
Walcomir güldü. “İşte başlıyoruz!”
Archanger bacaklarını serbest bıraktı ve Kintaro’nun kuyruğunu sıyırarak serbest düşüşe geçti. Avuç içlerini birleştirerek kollarını uzattı. Ve dümdüz bir vücut ile rüzgârı yararak düşmeye başladı.
Kulağına fısıldayan rüzgârın yanı sıra dalgalanan pelerinini de duyuyordu. Denizin eşsiz uğultusu onu rahatlatıyor gibiydi. Gözlerini kapattı...
Galapagos ile Belat kumsalındaydılar... Büyücünün üzerinde her zamanki gibi eşsiz bir tunik vardı. Tüm asaletiyle karşısında dikiliyordu Archanger’in.
“Doğa, bizlere çok şey öğretir evlat ve bir o kadar da verir; şayet dinlemesini bilirsek.” diye söze başlamıştı Galapagos ve devam etti. “Doğa, aslında basit ve bir o kadar da karmaşık bir gizemdir, Archanger... Eğer senin tarafındaysa geri adım atmamalısın. Lakin karşında ise bir an önce onu dizginlemeli ve mümkün olduğunca az zararla kurtulmak için çabalamalısın. Çünkü onu yenemezsin... O yüzden asla, Archanger, doğayı karşına alma evlat. Unutma ki hiçbir güç doğayı yenebilecek kadar etkili değildir. Güç, doğanın kendisidir...”
“O halde neden doğaya karşı savaşalım ki?” diye sordu genç Archanger. Büyücü gülümsedi. “Doğaya karşı değil evlat, doğayla birlikte savaşmalısın...”
Büyücü dikkatle Archanger’in gözlerine bakıyor, ne tepki vereceğini gözlemek istiyor gibiydi.
Büyücünün olduğu yerden Archanger’a doğru kuvvetli bir rüzgâr esti ve saçları uçuştu. Bu sırada büyücünün önünde beliren bir dizi alev boş kumsal boyunca düz bir şekilde ilerledi. Bastığı toprak sarsıldı ve arkasından bir solucan misali ilerleyerek toprağı kabarttı. Kıyıdan başlayıp denizin yüzeyinde parçalanan yüksek dalgalar da bunlarla birleşince doğanın gerçek gücünü gösteriyordu...
“Doğaya hükmetmesini bilirsen gerçek bir Penta olursun evlat.”
Archanger gözünü açtı ve gerçeğe döndü. Hızla düşerken, yanından birkaç okun ıslık çalarak geçtiğini duydu ve kaçabilecek kadar küçük olduğunu umdu. Parmakları suya değdi ve serin suyun verdiği rahatlama hissiyle gülümsedi. Dirsekleri suya gömüldüğü anda solundan gelen bir ok omzuna saplandı ve o hızla Archanger’i suyun yüzeyine devirdi.
Normalde düz bir şekilde girmesi gerektiği suya, sırt üstü düştü ve dengesini yitirdi. Omzuna saplanan okun acısı ile tüm görsel ve zihinsel odaklanmasını kaybetti. Archanger okyanusun derinliklerine gömülürken Kintaro’nun vahşi bir hayvan gibi kükrediğini duydu.
Bu ses o kadar derinden geliyordu ki bunu duyan kulakları değildi. Suyun altındayken dışarıdaki bir sesi duyamazdı. Bu ses iliklerine kadar işliyor ve serin sulardaki bedenini içten içe titretiyordu. Bu onun ruh bağıydı. Ejderhasına olan derin bağlılığı…
Archanger’in acısını hissediyor ve bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu Kintaro. Pek umudu olmayarak geriye doğru bir takla attı ve okların üzerine atıldı.
Kintaro’nun hareketini gören Walcomir ve Crangor, bir şeylerin ters gittiğini anladı ve Walcomir, kendini boşluğa bırakarak yanından geçen Kintaro’nun sırtına atladı. Crangor ne yapacağını düşünürken zihninde Dreth belirdi. “Bizimle kal, başıboş ejderhalar daima zayıf ejderhalardır.” Crangor başıyla onayladı ve yükselen ejderhasının sırtına kapanarak bekledi.
Kintaro hızla oklara doğru ilerlerken, Walcomir kafasını kaldırdı ve üzerine gelen yüzlerce okun korkutucu görüntüsüne hapsoldu.
Hepsi aynı hizada bir çember şeklinde üzerlerine kapanıyordu. “Umarım ne yaptığını biliyorsundur koca adam.” diye korkusunu dile getirdi Walcomir ve ona güvendiğini gösterircesine boynuna sarıldı Kintaro’nun.
Kintaro’nun aklındaki tek şey Archanger’i kurtarmaktı. Gerekirse bu uğurda ölmeye de hazırdı. Walcomir’in de ondan geri kalır yanı yoktu, dostu için ne gerekirse yapardı. Hatta okları durdurabilmek ve Kintaro’ya yol açabilmek için öne atlamayı bile düşünmüştü. Ama bunu yapmasına fırsat kalmadan Kintaro okların arasından geçmeye kalkışmıştı.
Walcomir, Kintaro’nun sırtına kapaklandı ve yanından geçerken çığlık atan okların korkunç gürültüsüne direndi. Korkusunu bastıramayan Walcomir Kintaro’nun boynunu sıktı ve hayatını ona emanet etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...