Bölüm 24: Savaş Planı
Archanger ve Galin üçüncü kattaki harita odasına çıktılar. Peşlerinden de Galapagos girdi.
Archanger odaya bir göz gezdirdi. Her şey hatırladığı gibiydi.
Duvara dayanmış dolabın içi onlarca kâğıt ve harita ile doluydu. Her şehrin her ülkenin her sarayın en ince ayrıntısına kadar çizimleri mevcuttu bu dolaplarda.
Odanın ortasında büyükçe bir masa vardı ve sandalyeleri oldukça rahatsızdı. Bu yüzden Archanger ayakta durmayı ve duvara yaslanmayı tercih etti.
Arch hariç herkes masaya oturmuştu. Sağında Crangor, solunda Galin vardı. Sırayla Sancester ve Rainen karşılıklı oturmuş, Eveyl ise uçtaki Galapagos’un yanındaki sandalyedeydi. Konuyu uzatmadan söze girdi Archanger.
“Camprich bizleri –özellikle beni- rahat bırakacak gibi görünmüyor. Güneş doğduğunda burada olacaklarını tahmin ediyoruz. Peki, savaşmak istemeyen var mı?” Cevap beklemeden devam etti. “Hiç sanmıyorum.”
Duvar boyu giden dolabın kapağını açtı ve haritaları karıştırdı. Bulamayınca, “Port. Belat haritasını verebilir misin?” diyerek Port’u yerinden kaldırdı. Port dolabın içinden, rulo yapılmış bir harita çekti ve Archanger’a uzatıp yerine oturdu.
Archanger haritayı açtı ve masanın üzerine gerdi. Haritanın çizildiği büyük parşömenin uçları kıvrılıyordu. Merakla bekleyen gözlere aldırmaksızın sakince açıklamaya başladı. “İşte tam burada, savunmanın en zayıf olduğu yerde durduracağız.” Küçük parmakları Belat’ın biraz batısında bulunan Camprich’in deniz karakolundaydı.
Sözlerini sürdürdü. “Çıkartma yapılmadan önce o gemileri durdurmamız, batırmamız gerek.” Gözleri yanı başında oturan Galin’e kaydı. “Evet, Fırtına seni dinliyoruz.”
Galin boynundaki matarasından bir yudum daha aldı ve masadan da destek alarak ayağa kalktı. Archanger doğruldu ve kollarını göğsünde kenetleyerek, haritayı Galin’e bıraktı. Ama Galin haritayı kullanmadı. “Gemilere sızabilirsek, bu iş çocuk oyuncağı olur.” Gözüyle tek tek herkesi süzdü. “Her geminin bir motoru olmak zorunda.” Gözleri Crangor’a sabitlendi. “Motorlar neyle çalışır Crangor?” Crangor çekingen bir edayla yanıtladı. “Kömür.”
“Doğru!” Galapagos’a yöneldi bu sefer soru. “Kömür kazanını patlatmak için bize ne verebilirsin, ihtiyar?” Galapagos bir süre düşündü. Sakalını sıvazlarken, yaşlı sesi duyuldu odada. “Sanırım bir şeyler ayarlayabilirim.” Başköşede dikilen Archanger’a ufak bir baş hareketi yaptı ve odayı terk etti.
Galin Archanger’a döndü. “Gemiler kolay lokma. Sen okçuları düşün.” dedi ve fikrinin olmadığını belirtircesine yerine oturdu.
Bir süre öylece bekledi Archanger. Kimseden ses çıkmayınca tekrar haritaya gömüldü. “Crangor.” Haritaya doğru eğildi Crangor. “Gemileri batırdıktan sonra geri dönmemiz ne kadar sürer?” Crangor bir gözünü kıstı ve mesafeyi hesaplamaya çalıştı. “Bir saatten az.” Archanger derin bir nefes verdi ve haritanın bükülen uçları dalgalandı.
“Neden karakola gelmelerini bekliyoruz ki? Demir aldıkları anda patlatalım.” Şimdi tüm gözler, Galin ve Archanger arasında gidip geliyordu. Sessizliği Archanger bozdu. “Çok riskli. Tüm ordu orada olacak. Daha ejderhalarımıza binmeden vuruluruz. Şans eseri kurtulsak bile,” elini tekrar Belat’ın batısına koydu, “burayı geçemeyiz. Üzgünüm Fırtına, kimseyi bu riske sokamam.”
Galin hiç de pes edecek gibi görünmüyordu. Archanger’in sözleri bittiğinde haritayı kendi önüne çevirdi ve cebinden çıkarttığı siyah bir kalem ile bazı yerleri yuvarlak içine aldı. Karakolun önüne ise ufak bir çarpı attı. Hemen ardından çizdiklerini kontrol etti ve tatmin olmuşçasına bir, “hım” çıkarttı.
Gözünü haritadan kaldırdı ve Archanger’a döndü. “Peki, Arch. Sana demir alan yedi geminin batacağı garantisini verebilirim. Ama devamı için şimdilik bir şey söyleyemem. Diğerlerini durdurabileceğine inanıyorsan.” sesindeki vurgu çok ilginçti, “Bu görevi ben üstleniyorum.”
Eveyl yalvarırcasına başını iki yana sallıyordu. Archanger ise Eveyl’a aldırmadan Galin’i süzdü. Bedeni uyuşukça kambur çıkartıyor, sağ elinde tuttuğu kalemi özenle çeviriyordu. Gözleri adeta meydan okurcasına Archanger’a kilitliydi.
Archanger başını salladı ve ihtişam tekrar araya girdi. “Ne gerekiyorsa yap, Fırtına Lordu...” Galin masaya iki kez vurup odadan ayrıldı. Kapı kapandığında bile Archanger arkasından bakmayı sürdürdü. Cesaretine her zaman hayrandı. Sadakatine de...
“Süvarileri ben hallederim.” Sancester tam da yapılması gerekeni yapmıştı. Bir an olsun Archanger’in dikkatini dağıtıp onu güldürebilmişti.
Archanger kılıcını masaya yatırdı. Kabzası kendine, ucuysa karşısındaki boş sandalyeye bakıyordu. Archanger otoriter sesini yineledi. “Bu savaşta yeriniz, benim yanımdır, Siyah’ın Lordları. Onlara gücümüzü gösterelim!” Herkesten birer onay narası yükselirken Sancester masayı yumruklayarak kükrüyordu.
Rainen, sesini duyurmaya çalışarak sordu. “Kaç tane?” Bir anda tüm ses kesildi ve herkes Rainen’e döndü. Rainen’in ne demek istediği herkes tarafından anlaşılmış olsa da o bir kez daha tekrarladı. “Kaç lanet olası süvari var?”
Archanger biraz bozulmuş gibiydi. Ama taviz vermedi. “Camprich’in hizmetinde onlarca süvari var. Ama hepsini, büyük bir donanma eşliğinde sekiz kişinin karşısına çıkartacaklarını sanmam.”
Rainen lafını kesti. “Bu sekiz kişiden biri Siyah Penta, diğer dördü Siyah Süvari biri büyücü ve diğeri de Galin olsa bile mi?”
Sesinde nefret seziliyordu. Archanger, kırmamak için kelimelerini özenle seçti. “Kesin bir şey söyleyemem.”
Rainen’in bakışları çöktü. “O halde gidip dinlensek iyi olur.” Masadan kalktı ve kapıyı ardından usulca kapattı. Ayak sesleri kısılıp yok olana dek yürüdü.Walcomir ortamı biraz neşelendirmek istedi. “Galin’i tanıdıklarını sanmıyorum.” Crangor da ona eşlik ederek güldü.
Archanger avuçlarını haritanın üzerine dayadı ve başını eğerek alevler içinde parlayan kılıcına baktı. Kintaro onunla konuşmak istiyordu. Ama o zihnini kapatmıştı ve yalnız kalmaya ihtiyacı vardı.
Tüm ağırlığını omuzlarına verdi ve yorgun bir edayla, “Sanırım hepimizin dinlenmeye ihtiyacı var.” dedi. Eveyl hariç hepsi, odayı terk etti.
“Neden ben Eveyl? Neden tüm hayatımı savaşarak geçiriyorum?” Archanger daha fazla direnemedi ve zihni Kintaro’nun sesiyle doldu.
“Beni hiçbir zaman istemediğini biliyorum, Arch. Bunun için de üzgünüm. Ama Galapagos’un dediklerini hatırla. Bunu senden başkası kaldıramaz. Ve eğer seçme hakkım olsa, yine seni seçerdim, Siyah’ın Lordu.” Archanger’in zihni duruldu ve kılıcının alevleri azaldı.
Eveyl söze girdiğinde Kintaro’nun konuşmasından habersizdi. Sesi adeta yaraları saran bir merhem gibi işliyordu Archanger’in yüreğine. “Nedenini bilmiyorum ve asla da öğrenemeyeceğim. Ama bir şeyden eminim Archanger Wallerdo Thurpagon.” Sandalyesinden kalktı ve Archanger’in yanına geçti. Bu sırada Arch gözleriyle onu izliyordu. Eveyl ellerini Archanger’in yanaklarına koydu ve sesi her zamankinden daha can alıcı çıktı. “Sen doğru kişisin...”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Archanger Destanı: Birinci Kısım (Kitap Oldu)
FantasyBaşını gökyüzüne kaldırıp baksaydı bütün mazisinin onu bir yere doğru götürdüğünü görebilecekti. O hengâme anından önceki son anda zaman onun için işlerken o kendisini bütün dünyadan uzaklaştırıp, bütün duygularını ve düşüncelerini aynı noktada birl...