1-2 bölüm sonra fic malesef final olacak. Ama daha fazla uzatmak istemedim. Tadında bitmesi eminim ki daha iyi olur. Hepinizden tekrardan özür dilerim. İyi okumalar♡
"Söyle bakalım. Fikrini neden değiştirdin. Aniden, ben Taehyung'u bırakmam derken karar değiştirmene sebep olan şey neydi?"
"Yo-yoongi hyung. Taehyung'un beni kandırdığını söyledi. Taehyung beni hiç sevmemiş hyung."
Jimin göz yaşlarını Chanyeol'ün boynuna akıtırken bir yandan da Yoongi'nin söylediklerini düşünüyordu.
"Ama, bu doğru olamaz Jimin. Ben, zannetmiyorum. Yani, o seni sevmiyor muydu?"
"Ben ona oyun oynayalım demiştim ama benimle bu şekilde oynayacağını düşünmemiştim hyung. Kalbime biri taş mı koydu? Kalbim acıyor sanki."
Chanyeol omzunda ağlayan küçük kardeşini kucağına almaya çalıştıysa da alamadı. Taehyung nasıl onu taşıyabiliyordu? Gerçekten çok ağırdı...
"Gerek yok hyung. Kendim giderim. Yukarıya mı çıkacağım?"
Chanyeol saçlarını eliyle tararken bir yandan da Jimin'i onayladı. Jimin yaşlı gözlerini silip yukarıya çıkacakken aklına merdivenlerden düşmesi ve Taehyung'un onun için endişelenip sabaha kadar başında beklediği gün geldi. Hepsi bir oyun muydu şimdi? Sadece oyun muydu? Peki öyleyse, Jimin'in üzülmesine gerek yoktu değil mi? Hem şimdi abisinin yanındaydı ve Taehyung'u bir daha görmeyecekti. Onu unutması biraz zaman alacak olsa da, unutabileceğini biliyordu.
Merdivenlerden çıkarken aklına gelen şey ile duraksadı.
"Hyung, evinde piyano var mı?"
"Şey, annem müzik aletlerine bayılırdı. Ve çalabildiği bir çok enstrüman vardı. Bu yüzden kendine bir müzik odası yaptı fakat o odaya hiç birimiz giremedik. Yani içeride piyano olup olmadığından emin değilim."
"Peki hangi odaydı?"
"Şurda hemen yan tarafta- Jimin! Hayır sakın!"
Jimin kahkaha attı ve heyecanla koşturarak odanın kapısını açtı. Chanyeol arkasından koştursa dahi, yetişememişti.
"Kilitli sanmıştım. Kilitlememiş."
"Belki de, ölmeden önce açık bırakmıştır. Belki de bir şeyler saklıdır hyung? Ve annen senin bunları bilmeni istiyordur?"
"Veya senin."
Jimin şaşkınlıkla kafasını havaya kaldırıp Chanyeol'e baktı. Bu kadar uzun olmak zorunda mıydı?
"Nasıl yani, benim? Benim neyden haberim olmalı ki?"
Chanyeol gözleri ile odanın içini işaret ettiğinde Jimin odaya baktı. Ağzı şaşkınlıktan kocaman açılmıştı ve ne yapacağını bilemiyordu. Odanın içi enstrümandan geçilmiyordu, bu doğruydu. Fakat odanın duvarları baştan aşağı Jimin ve Chanyeol'ün resimleri ile doluydu. Çoğusu orjinal resimken birçoğu da karakalem tarzı çizimlerdi.
"Hyung b-bu"
"Bunu ben de beklemiyordum Jimin. Bunu cidden, ben bile beklemiyordum."
Chanyeol ve Jimin içeriye girdiklerinde resimleri daha dikkatli incelediler. Odanın sağ duvarı Jimin, sol duvarı da Chanyeol için ayırılmıştı.
Jimin kendi için ayrılmış yere gittiğinde çocukluğundan bu yana olan resimleri gördü. Annesinin kucağındayken, kitap okumaya çalışırken, oyuncakları ile oynarken, gülerken, ağlarken.. Taehyung ile resimleri de vardı. Salıncakta sallanırken, dondurma yerken, beraber oyun oynarken...
Jimin dolan gözlerinden yaş akmasını engelleyip gülümsedi. Bunca zamandır her şeyin bir oyun olması, Taehyung'un onu hiç sevmemesi canını yakıyordu. İç sesi ile bir diyaloğa girmişti sanki. Küçük kalbi Taehyung'un hala onu sevdiğini söylese de, aklı Yoongi'ye inanmasını söylüyordu. Sonuçta Yoongi onun iyiliğini istiyordu, değil mi?
Chanyeol'ün telefonu çaldığında Jimin konuşmalara kulak kabarttı. Biliyordu bu yaptığı kötü bir şeydi ama, bir umut belki Taehyung aramıştır diye düşünüyordu. Ona her ne kadar kırgın olsa da, hala seviyordu..
"Alo?"
"Numaramı nerden buldun?"
"Anladım. Yanımda."
"Ne yapacaksın?"
"Sana neden güveneyim?"
"Ah, peki. Sağ salim geri getireceksin."
"Adresi mesaj atarım."
"Tamam. Hoşçakal."
Chanyeol telefonu kapattığında Jimin koşarak hyungunun yanına gitti.
"Kimmiş Chanyeol hyung? Ne diyor?"
"Arayan Yoongiydi. Biraz sonra seni almaya gelecek bu yüzden hazırlanman gerek."
"Ben Taehyung'un yanına gitmek istemiyorum hyung. Gelmesine gerek yok."
"Zaten Taehyung'un yanına götürmeyecek. Seni lunaparka götürecek."
Jimin duyduğu cümle ile sevinçten havalara uçacaktı sanki.
"Nasıl yani? Lunaparka mı gideceğiz? Hyung gerçekten mi?"
"Evet. Hadi buradan çıkalım ve seni hazırlayayım."
Jimin dudaklarını büzdü ve zıplamaya başladı.
"Ama ben kalıp piyano çalacaktım."
"Gelince çalarsın. Şimdi hazırlanman gerek. Tamam mı? Yoksa lunaparka gidip eğlenmek istemiyor musun?"
"İstiyorum istiyorum istiyorum!"
Chanyeol Jimin'in bu şirinliklerine kahkahası ile cevap verdi.
"Öyleyse acele et. Yoongi birazdan burada olur."
***
"Aklım almıyor. Yemin ederim aklım almıyor. Ya neden böyle bir şey yapsın ki? Neden beni bırakıp tanımadığı biri ile gitsin."
"Taehyung. Sakin ol. Belki biraz abisi ile olmak istemiştir. Eminim ki geri dönecek."
"Ya Hoseok! Ağlayarak gitti diyorum. Anlamıyorsun. Ya neden kimse beni anlamıyor ya!"
"Anlıyorum. Tamam mı? Ben seni gayet iyi anlıyorum. Ama Jimin onunla kalmak istiyor şu an. Birkaç gün bekle. Onu zorla tutamazsın."
"Ama zorla tutmuyorum.."
Kapı çaldığında Hoseok oturduğu yerden kalktı.
"Ben bakarım otur sen."
Hoseok kapıyı açtığında gözleri ağlamaktan mosmor olmuş bir Jungkook görmeyi beklemiyordu. Elinde bir valiz vardı ve sessizce Hoseok'a yaklaştı.
"Hiçbir şey sorma Hoseok. Sadece benimle gel. Anlatacağım."
"Hoseok kimmiş gelen, Jungkook mu?"
"Yo-yok ya. Kimse değil. Benim gitmem lazım şimdi tamam mı? Önemli bir işim vardı da unutmuşum."
"Yeni geldin ama."
Taehyung daha cümlesini tamamlayamadan Hoseok evden çıkıp kapıyı kapatmıştı.
"Noluyor Jungkook?"
Jungkook elindeki valiz ile koşturduğunda Hoseok da onun peşinden koşmaya başlamıştı.
"Ya Jungkook dursana. Ne olduğunu anlat artık."
Jungkook biraz daha koştuktan sonra kendini yere attı ve ağlamaya başladı.
"Ho-hoseok. Bunca zamandır Yoongi, kandırmış beni."
"Nasıl ya? Ne diyorsun sen?!"
"Yoongi diyorum Hoseok. Beni hiç sevmemiş. Hepimizin duygularıyla teker teker oynamış."
***