7. Bölüm

20.9K 1K 36
                                    

Acıyordu; sırtım, ellerim... Hem de fena halde. Yavaşça oturur pozisyona gelmeye çalışırken görüş açıma artık apaçi tarzı olmuş yırtık pırtık pantolonum girdi. Benim en sevdiklerimdendi... Bugün en çok gardrobum zarar etmişti sanırım, yeni bir şort ve eski bir dost -pantolonumdan bahsediyorum.- kaybetmişti sonuçta.

Oturduğum yerde arkamı dönüp arabanın orda olup olmadığına bakmak için uzun bir süre beklemem gerekmişti. Çünkü ellerim ve sırtım fena halde sızlıyordu. Zaten baktığımdaysa o yoktu. Yavaşça ellerimi kaldırıp sokak lambasının balkonumu aydınlattığı yere doğru getirdim. Eklem yerlerim ve avuç içlerim soyulmuştu. Duyduğum acıdan çok gördüğüm manzara yüzümün buruşmasına sebep olmuştu. Büyük bir ihtimalle yarına, sarhoş maviye karşı başlattığım intikam isteğinden başka hiçbir şey kalmazdı. Resmen şortumu çöpe atmıştı.

Acıya görmezden gelerek yavaşça çantamı koluma taktım ve ayağa kalktım. Zaten bütün gün gezmekten ölü gibi hissediyordum, bir de bu çıktı.

Balkon kapısı kilitli değildi. Elimle ittirip direk mutfağa girdim. Üzülerek söylüyorum ki bir hırsız için benim evime girmekten daha kolay başka bir şey yoktu. İtiyorsun balkon kapısını, hooop evdesin. Hatta anahtar da evin kapısının üstünde. Çıkarken kitle ki ben de girmeyeyim. Özelin sonuçta.

Bu kadar saçmaladığıma göre kafamı da çarpmış olmalıydım. Off...

Çantamı sandalyelerden birinin üstüne bırakırken tezgahın üstündeki bardaklardan birini de kapmıştım. Masanın üstündeki sürahiyi alıp bardağı doldurdum ve içmeye başladım. İçim ferahlamıştı.

Balkonun kapısını kilitledikten sonra dış kapıyı da bütün gün birlikte takıldığı anahtarla kitleyip odama girdim. Beni ancak bir duş paklardı. Kıyafetlerimi aldığım gibi banyoya girdim ve sıcak suyu açıp kendime geldim.

***

Saat daha dokuzdu. Eğer evde tek başınıza oturuyorsanız ve insan yüzüne hasretseniz televizyon izleyin. Bingoo! Ben de tam olarak bunu yapıyordum.

Ellerimi pamukla temizlemiş, o kıyafetlerden kurtulup rahat tişörtlerime ve şortlarıma geri dönmüştüm. İşte karşınızda gerçek Derin! Yalnız banyom o kadar uzun sürmüştü ki banyodan çıktıktan sonra saçlarımı kurutmaya erinmiştim. Kafamda havluyla oturuyordum.

Sonra birden aklıma Atakan'ın Kumru'ya nasıl bir sürpriz yaptığı sorusu geldi. Hemen telefonumu çıkarıp Kumru'ya bir mesaj attım. "Eee, ne sürprizi yaptı 1.80 sana?"

Eğer, mesaj attığınız kişi Kumru'ysa cevap verme hızı bir uçakla yarışırdı. Birini arkadaş edinecekseniz olması gereken ilk özellik!

"Hala birlikteyiz. Beraber yemek yedik, Çok güzeldi. Bu arada bir daha ona 1.80 demeyecekmişsin. Sırf bu yüzden senden nefret etmeye başlayacakmış. :))"

Mesajı okuyunca gülümsemeden edemedim ve ben de hemen bir cevap yazmaya başladım. Ama bu sandığınız kadar kolay olmuyordu. Ellerimden bahsediyordum, hani soyulmuştu? Neyse, bence hatırladınız.

Ona kısa bir "Ona söyle ben de onu seviyorum. :P" mesajı atıp telefonu yanıma koymam dakikalarımı almıştı. O kadar çok yanlış tuşa basıp silmiştim ki Edison, ampulü bulurken bile bu kadar uğraşmamıştır. Zaten o mesajdan sonra cevap da gelmemişti. Kumru çok hızlı mesaj atar diyordum ya. Yalanmış o.

Televizyonun sesini biraz daha açtım ve filme odaklanmaya çalıştım. Konu sabit, romantik komedi. Filmin sonlarına doğru kızın ölmesi ve üç yıl sonrasını gösterdiklerinde çocuğun başkasıyla evlenmiş olması, bende kartopu oynadıktan sonra ellerimi direk kalorifer peteğine dayadığım andaki hissi uyandırmıştı. İçim kötü olmuştu. Hayırsız senarist!

Saatin 11 olduğunu gördüğümde televizyonun kapatma tuşuna bastım ve ışıkları kapata kapata odama ilerledim. Artık iyi bir uyku çekmeyi hakediyordum.

***

Size de hiç oldu mu? Hani alarm sesini duyuyorsunuz ama uyanamıyorsunuz. Çünkü aynı anda rüya da görüyorsunuz ve alarm sesini rüyanızda duyduğunuzu zannediyorsunuz. İşte tam da öyle bir rüyanın içindeydim. Uyandığımdaysa ilk işim 32 dakika boyunca çalarak bilinç altıma kadar işleyen alarmı kapatmak olmuştu. Ama yine de şanslı sayılırdım, ya su sesi duysaydım? Islak bir yatağa uyanabilirdim mesela.

Hızla yataktan kalktım ve dolaptan elime beyaz bir bluz ve şort şeklinde olan tulumumu aldım. Elimi yüzümü yıkarken yaptığım incelemeye göre ellerim daha iyiydi. Size demiştim, artık sadece intikamımı düşünüyordum. Sarhoş mavi gününü görecekti.

Olabilecek en hızlı şekilde giyinmeme rağmen ilk derse gecikecektim. Saçlarımı bile toplayamamıştım. Sarı çirkin şey de geç gelince tuz biber olmuştu. Sonuç; okula girdiğimde dersin başlamasının üstünden 18 dakika geçmişti. Telefonumu çıkarıp Kumru'ya "Derse gireceğim." diye bir mesaj attım.

Kafamı tam kaldırdığımda bahçenin karşısındaki siyah arabayı gördüm. Sanki kayıp parça buymuş gibi intikam planları beynime üşüşmeye başlamıştı. Hepsini tek tek değerlendirecektim. Ama şu anda bana en iyisi lazımdı.

Gizli bir ajan edasıyla kafamı sağa sola çevirip etrafın kalabalık olup olmadığına baktım. Çimlerde uzanan birkaç öğrenci grubu, sadece iki masası dolu olan kafeterya, okuldan çıkan üç çocuk. Harika. Zaten şimdi çoğu öğrenci dersteydi. Sanki bir şeyim düşmüş de arabaya doğru yuvarlanıyormuş gibi davranıyordum. Elimi onu yakalamak için uzatıyordum ama yetişemediğim için hızla ilerleyip tekrar uzatıyordum. Böylece dikkat çekmemeyi planlıyordum. Tabi gerçekten dediğim gibi yapabilseydim... Benimkisi daha çok kambur kanguru yürüyüşüne benziyordu. En iyisi düzgün yürümekti...,,

Arabaya ulaştığımda son bir kez etrafa bakıp her şeyin yolunda olduğunu onayladıktan sonra hızla yere eğildim ve elime küçük bir çakıl taşı aldım. Aslında bu intikamı Kıvanç'tan almalıydım, arabayı kurban edemezdim ama o da benim şortumu atmıştı. Vicdanımı bir kenara bırakıp elimi biraz kaldırdım ve arabanın yolcu kapısının üstüne avuçiçi büyüklüğünde bir "D" harfi çizdim. Harika olmuştu. Kesinlikle sokak boyama sanatına karşı yeteneğim vardı. İçime işleyen zevki arka planda yaşayıp taşı yere attım. Sonra son kez etrafıma bakıp ayağa kalktım ve anfiye doğru yürümeye başladım.

Dersin ortasında derse girmek, hiçbir güvenlik önlemi almadan ip cambazı olmak gibidir. Herşey pamuk ipliğine bağlıdır. Eğer hocanın ruh hali iyiyse üç takla bile atabilirdiniz, ama kötüyse... Kendinizi aşağıya bırakın. Geçmiş olsun, öldünüz.

Sizce bana hangi seçenek düşüyordu? Benim gibi şanslı(!) bir kıza? Haklısınız, ben de kendimi aşağıya bıraktım.

Derse girmemle çıkmam bir olduğu için Kumru'yla da konuşamıştım. Zaten dersin bitmesine az kalmıştı. Kapıya yaslanıp beklemeye başladım. 13 dakika vardı. Telefonum titreyince çantamı çıkarıp gelen mesaja baktım. "Hemen kafeteryaya gel."  Ne demek gel? Hemen görmüş müydü arabayı? O zaman şu anda ne kadar sinirli olduğunu tahmin edebiliyordum. Gitmeyecektim. Kesinlikle korktuğumdan değildi(!).Zaten ona olan sinirim hala geçmemişti. Şimdi onu bekletmek belki biraz olsun içimi soğuturdu. Okulun arka kapısından çıkmak için hareketlendim. Zaten bugün iki dersim vardı. Yarı yarıya girmiş oluyordum. Tabi ilk derse girip çıkmıştım ama sonuçta girmiştim yani.

Kapıya ulaşmıştım ki adımlarım birden yavaşladı. Sonra durdu. En son geri geri gitmeye başladı. Çünkü karşımda ateş çıkartmak konusunda çakıl taşlarını sollamış mavi gözler vardı. Kollarını göğsünde birleştirmiş, buraya geleceğimi biliyormuş gibi bekliyordu. Beni öldürecekti. Ahh, beni kesin öldürecekti. Salak gibi çocuğun arabasına baş harfimi kazımıştım. Beni bulması pek de zor olmamıştır hani.

Ben bunları düşünürken Kıvanç beni fark etti ve birkaç adımda bana yaklaştı. Parmaklarıyla resmen kolumu kıskacına almıştı. Canım yanıyordu ama yaşadığım sürece bir önemi yoktu. Beni öldürmezdi, değil mi? Yok canım, abartıyordum. "Açıklama bekliyorum." Ama sesi hiç de abartıyormuşum gibi gelmiyordu...

Vote ve yorum bekliyorum. :)

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin