23. Bölüm

19.9K 1K 171
                                    

Nasıl kıvıracaktım? Mesela o anın heyecanıyla 'Bastır aslanım!' dediğimi ama dediklerimin uzaktan 'Bastır aşkım!' olarak duyulduğunu söyleyebilirdim. Buna inanmaz, değiştiriyorum. Hımm, kavga esnasında gaza gelip küfür edecekken diyeceklerimi son anda fark edip ancak bu şekilde toparlayabildiğimi söylesem? Yok artık! Olmadı, kafama darbe aldım hatırlamıyorum deyip inkar ederdim.

Bazen beynimin bahane üreten tarafı bozuk parayla çalışan bir kahve makinasıymış da kahveye en çok ihtiyacım olan zamanda bozukluğum olmadığı için çalıştıramıyormuş gibi hissediyordum. Bahaneler o kadar berbattı ki gerçeği söylemek daha mantıklı gelmeye başlamıştı. Resmen ona herkesin içinde aşkımı itiraf etmiştim ya hu. Nasıl kurtulacaktım şimdi, hem de bu kadar kalabalığın ortasında?

Gözlerimi sarhoş mavinin gözlerinden çekemiyordum. Sanki gözlerimde bir şeylerin cevabını arıyordu. Tabi arayacak, adama aşkım dedin. Ah Derin, ah! Sen de bu şans varken bütün engelleri atlatıp yolcu uçağına gizlice evcil hayvan soksan yan koltukta oturan kişinin tüye alerjisi olduğu için yakayı ele verirdin.

Sarhoş mavi ve etraftaki kalabalık hala ikiye bölünmemi beklermiş gibi bana bakarken yerdeki adamlardan ikisinin ayağa kalkmak için hareketlendiğini gördüğümde kaçış biletimi bulmanın sevinciyle bağırmaya başladım. "Kıvanç! Koş. Hadisene, kalkıyorlar." Sarhoş mavi buzluktan çıkarılan et gibi yeni yeni çözülürken adamlardan birinin ayağa kalkmasını görmemle sarhoş mavinin yanına gittim ve bileğinden tutup çekiştirmeye başladım.

Sonunda bana ayak uydurarak adımlarını hızlandırdığında kalabalığın arasında bir yarık açarak kampüsten dışarıya doğru koşmaya başladık. Şu aşkım mevzusundan yırttığım için bir yandan kahkahalar atarken bir yandan da adamların peşimizden gelip gelmediğini kontrol ediyordum.

Neredeyse 10 dakikadır koşuyorduk ve hala arkamızda kimseyi göremiyordum. Gerçi sarhoş mavininkileri bilmem de benim yere serdiğim adam öyle kolay kolay kalkabilcek gibi durmuyordu. Kalksa da yürüyemezdi. Yüzüme yayılan sırıtmayla tekrar arkama döndüm, hala kimse yok. Neyse, iç sesimi konuşturmayın. Koşmaktan nefes nefese kaldı o da.

Kampüsten çıktığımızdan beri sarhoş mavinin bileğini tuttuğumu fark ettiğim de elimi ondan çekiyordum ki bu sefer o elimi tuttu. Ama bu, her bir parmağının benim parmaklarıma akciğerin oksijene onsuz yapamayacağını anlatması gibi birçok şey anlattığı bir tutuştu. Ya da değildi, bilmiyorum.

Sonunda bir süredir düzensiz nefes almaktan ciğerlerimiz, içine su kaçan telefon gibi iflas ettiğinde elimi ondan çektim ve ellerimi diz kapaklarımın üstüne koyarak soluklanmaya başladım. Zaten en başından beri bizi takip etmiyorlardı ki. Resmen heyecan aradıkları için cin çağırıp belalarını bulan gençler gibi gereksiz yere ortalığı karıştırmıştık. Ama olsun olsun, aşkım meselesinden kurtuldum ya. O yeter.

Sarhoş mavi her kelimenin arasında soluklanarak "Sen kampüste ne demiştin?" diye sordu. Aha! Vay uyanık! Bu, ondan bütün yolu gülerek koştu demek ki? O kadar yolu da boşuna koştuk. Tüh be, keşke dediklerimi duyduğunu önce söyleseydi. Yorulmazdık en azından. Ama yaparsın Derin, sen bunun da altından kalkarsın. Yani sanırım. "Demiştim ki eğer bu kavga olayı duyulursa okuldaki bursum yanar." Aferin kız, güzel taktik.

Olamaz! Eğer kavga olayını üniversite kıdemlilerinden biri -Profesörlere taktığım lakapla tanışın.- duyarsa gerçekten bursum yanardı. Sonra da babam beni mahvederdi. Lanet olsun. Hele Hilmi Hocaya yakalanırsam kesin bittim yani. Adam ona taktığım lakabı duyduğundan beri benden nefret ediyordu. Oysa ben, beş kere evlendiği için ona 'Yüzüklerin Efendisi' demekten başka bir şey yapmamıştım ki. Ne var şimdi bunda bu kadar alınacak?

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin