14. Bölüm

21.7K 1K 67
                                    

Benim gibi böbreğini satsa borçlu çıkan birinin evine girdiği için hırsız mı daha mağdurdu yoksa evine hırsız giren ben mi? İnanın tartışılır. Hala hırsızla göz göze bakarken korkunun vücud bulmuş hali beni ele geçirmeye başlamıştı. O kadar ki midemden boğazıma doğru yükselen safra, değdiği her hücreme 'Dostum geçmiş olsun, bugün ölüyorsun.' mesajı veriyordu. Vücudum durumu kavradığında refleks olarak bir adım geri gitmiştim. Ama hırsız, sanki çok büyülü bir andaymışız da benim adım atmamla rüya sona ermiş gibi girdiği şoktan çıkmıştı. Ahh, elimde bir vazo bile yoktu. Ne halt edecektim ki?

Belki silahı vardır, belki de bıçak kullanıyordur. Ama elleriyle boğuyor da olabilir. Ah lanet olsun! Vazo olmasa da olur, bardak falan da mı yok? Ben kara kara ne yapacağımı düşünürken yerdeki telefon birden titremeye başladı. Ani sesle sıçramıştım. Eğer ortam sessizse ve en ufak bir hareketi bile ince ince süzüyorsanız yerde titreyen bir telefon, evinize düşen bir el bombası hissi verebilir. Telefon titremeye devam ederken tek dikkati dağılanın ben olmadığımı farkettim ki bu, beynimin ayaklarıma, koşmaları için emir vermesini sağlamıştı.

Yatak odasından çıkıp evin kapısına doğru koşmaya başladım. Bunu yaparken adamın peşimden koşmayacağını falan hayal etmiş olmalıydım herhalde. Çünkü beş adımda boydan boya gezebileceğiniz bir evde arkanızdan koşan birine tur falan bindiremezdiniz. Ayak seslerinden yaklaştığını anlamam zor olmamıştı ve ben kapıyı açmaya çalışırken beni yakalayacağını da biliyordum.

Adam, nefesini ensemde hissedeceğim kadar yaklaştığında ufak bir plan değişikliği yapıp acil durum cephanemin olduğu mutfağa doğru manevra yaptım. Normalde kesinlikle beni yakalardı ama aramıza üçlü koltuğu alacak kadar mantıklı düşünebiliyordum. Panik anında soğukkanlı yanımın hemen ortaya çıktığını söylemiştim. Onu bulursanız suratına tükürün, çünkü şu anda beni korkmuş ve panik içindeki benle baş başa bırakmıştı.

Mutfağa girdiğimde gözüm kendimi savunabilecek bir şey bulmak amacıyla masaya kaydı. Kurduğum sofra dağılmıştı. Pislik! Kendim için hazırladığım sofraya oturup yemek mi yemişti bir de? Masayı incelerken gözüme cephane olarak sadece çatal ve çay bardağı takılmıştı. Iyk. Çatalı boşverin. Onun tarafından kullanılmış bir çatalı, ona saplarsam vücuduna giren mikroptan felç kalırdı. O kadar vicdansız değildim.

Vakit kaybetmeden elimi çay bardağına uzattım ama kıllı adam ne yapacağımı anlayıp bardağı kaptı ve beni tamamen savunmasız bıraktı. Çekmece onun arkasındaydı, yani bıçaklar da ondan yanaydı. Elveda hayat, elveda sürekli klozete düşüp bana iğrenç anlar yaşatan tuvalet kağıdı, elveda her sabah çalan iğrenç alarm sesim... İşte şimdi zavallı kurbanın, hırsız katil tarafından 87 kez bıçaklanarak öldürüldüğü sahneyi çekiyorduk.

Ben ondan caniliğin doruklarında bir hareket beklerken o, elindeki çay bardağını beni tehdit etmek için öne doğru kaldırdı ve "Ya... Yaklaşma. Yoksa şey yaparım? Şey..." dedikten sonra ne yapacağına karar vermek istiyormuş gibi biraz düşündü. Birden aklına yeni gelmiş gibi elindeki bardağı kaldırdı ve "Bunu kafanda kırarım." dedi. Adam resmen kekeliyordu ya hu. Peki yüzünü vantilotöre çevirmiş de konuşuyormuş gibi çıkan o titrek sesine ne demeli? Rolleri falan mı değişmiştik? Adam resmen benim repliğimi söylüyordu.

"Hey hey hey! Repliğimi çaldın." Ben kesinlikle çıldırıyordum. Kim evine giren bir hırsızla, lisedeki en yakın arkadaşıyla yıllar sonra karşılaşmış da onunla konuşuyormuş gibi konuşurdu ki? Ama o da normal değildi. Tepkime şaşırsa da saldırı pozisyonunu bozmadı. "Unuttun mu, bana bu yüzden hırsız diyorlar. Çaldığım için." Hem evime hırsızlık yapmaya gir, hem yemeğimi ye, hem de lafı tam gediğine oturt. Hırsıza bak be! Adamın evime ne için geldiği belli ama ondaki özgüven bende yok.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin