19. Bölüm

21.7K 1K 94
                                    

Ona "Biz şimdi neyiz?" diye sormayacaktım. Sormak istiyordum ama kesinlikle sormayacaktım. Çünkü biliyordum, bu aralar "Elhamdulillah, Müslümanız." cevabı çok popülerdi. Bu espriyi ondan duymak gibi bir riski göze alamazdım. Iyk.

Aslında şimdi düşünecek daha önemli şeylerim olmalıydı. Mesela ben ne yapmıştım? Onu öpmüştüm. Evet, onu öpmü- HAYIR! Resmen onu öpmüştüm. Ah inanamıyorum. Dudağımı dudağına değdirip onu öpmüştüm. Aslında zaten öpmek birinin dudağına dudağını değdirmektir. Yani arkadaşsanız işler değişir tabi ki. Ahh, işte yine oluyordu. İçimden bile saçmalamaya başlamıştım. Buradan anneme seslenmek istiyorum: Beni hala aldırabilirsin anne, tıp çok ilerledi.

Şimdi ben hala platonik mi oluyordum? Yani henüz beni sevdiğini söylemedi. -İma bile etmedi ve ben onu öptüm.- Offf. En iyisi platonikti, işleri hiç karıştırmayacaktım aslında ama bir anlık beyinden bağımsız çalışan kalp, olayları duman etmişti.

Ona nasıl davranacaktım peki? En mantıklısı eskisi gibi olmak. Kolay mıydı? Hayır. Şu andan itibaren sarhoş mavi benim için bir kase nutella gibiydi: Dışarıda bırakırsan erir, buzdolabına koyarsan donar. Anlayacağınız, kaseyi bitirene kadar çekeceğim vardı. Ah, hayır. Sarhoş maviyi yemekten bahsetmiyorum. Tabiki de onu yemeyecektim.

Bir süre daha balkon zemininde oturduktan sonra sarhoş mavi ayağa kalktı ve elini kalkmam için bana uzattı. Ahh, bunun olacağını biliyordum işte. Tenim, onun teniyle bir kez daha temas edince vücudum renk atacaktı. Sonradan utanacağımı biliyordum ama yine de onu öpmüştüm. En iyisi öpmemiş gibi davranmak. Biliyorsunuz, safa yatma konusunda daha rakip tanımıyordum.

Elini tuttum ve beni ayağa kaldırmak için çekmesine izin verdim. Ona elimi verdiğimde pikniklerde elimde gezindiğini hissettiğim karıncalar sanki beni tekrar bulmuş ve bütün vücudumu ürtpertecek kadar kalabalıklarmış gibi hissetmiştim. Titrememi görmezden gelmeye çalıştım ve sadece ona odaklandım. O ise gözleriyle etrafı hızlıca tarayıp "Sanırım balkondan çıkmak için geldiğimiz yolu kullanacağız." dedi. Ah, tabi ya.

Daha önce birkaç kez anahtarı evde unuttuğum için eve balkondan girmek zorunda kalmıştım ama hiç, anahtarı kapının dışında unutup kapıyı da dışarıdan kilitleyip evin içinde kalmadığım için -O nasıl oluyorsa artık.- balkondan inmeyi denememiştim. Zaten teorik olarak pek mümkün de değildi.

Kafamı tamam manasında salarken bir yandan da nasıl ineceğimi düşünüyordum. Sakin ol, Derin. Alt tarafı bir buçuk -Evimi ara kat yaptığı için müteahhite hala kızgındım.- kat. Zaten eğer yükseklik korkum falan varsa ona söyle, ortaya çıkmak için hiç doğru bir zaman değil, yarın gelsin. Rezik olmak istemezsin, değil mi? Sen sadece aşağı inmeye odaklan Derin.

Kıvanç bana dönüp "Önce ben iniyorum. Seni aşağıdan tutarım." dediğinde artık içimdeki Derin'e verdiğim öğütlerin sonuna gelmiştim. "Tamam, ııı... Ben bekliyorum o zaman." Evet, kafam hala iki aya yakın bir süredir sahte olan sevgili olma durumumuzun şimdi nasıl bir boyutta olduğunu çözmeye çalışıyordu. Hak verirsiniz ki hem bunu düşünüp hem de mantıklı cümleler kuramazdım.

O yüzden bugün olabildiğince az konuşacaktım. Önümüzdeki ilk beş dakika bu plana harika bir şekilde uymuştum. Sonrası mı? Sonrası benim için bukalemunları bile kıskançlıktan çatlatacak kadar kırmızı bir ten olmuştu. Yani her zamanki gibi sarhoş maviye rezil olmuştum.

O aşağı indikten sonra bir elini yukarı doğru kaldırdı ve "Hadi aşağı in. Seni tutacağım." Kolaysa sen in demek isterdim ama o zaten inmişti. Tamam tamam, ben susarım kendi kendime.

Aşağıya kafamı uzatıp "Düşersem sakın beni tutamamazlık yapma, tamam mı?" dediğimde bir kahkaha atıp gözleriyle ineceğim mesafeyi inceledi ve "Kendini buradan aşağı bıraksan yine de düşemezsin Derin. Saçmalama. Yüksek bile değil. İn hadi." diye benimle dalga geçti. Hah. Şu işe bak.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin