24. Bölüm

21.5K 1K 166
                                    

Belim, ensem ve sırtım. Ortalama vücud sıcaklığımın üstünde bir sıcaklıkla beni uyandırmak üzerelerdi. Neden sadece vücudumun bazı kısımları sıcaktı? Ahh, üşüsem mi üşümesem mi karar veremiyordum. Evet, organlarımın hemfikir olamadığı bir konu daha! Üşüsek mi, üşümesek mi? Diğer konuyu biliyorsunuz zaten; sarhoş mavi mi, yoksa Derin tarafından boğularak öldürülen sarhoş mavi mi?

Yerimde huzursuzca kıpırdanıp arkamı döndüm ve bu kez de yüzüm aynı sıcaklığın etkisi altına girmişti. Bilim adamları Güneş'in geceleri bir yere kaybolmadığını, Dünya döndüğü için gece olduğunu falan söylüyorlardı. Tamamen saçmalık, inanmayın. Buradan her gece Güneş'in nereye kaybolduğunu merak eden arkadaşlara sesleniyorum, benimle uyuyor. En azından bugün benimleydi ve hergün böyle olmasını diliyordum. Kızlar, Güneş'ten uzak durun, o benim!

Ayrıca bu Güneş, sarhoş mavi kokuyordu. Cidden, nasıl ya? Yavaşça gözlerimi araladığımda görüş açıma siyah bir tişörtün arkasına gizlenmiş kaslı bir göğüs girmişti. Daha tamamen ayılamadığım için kafamı biraz daha yukarı kaldırdım ve bu sefer kenarı hafifçe morarmış patlak bir dudak gördüm. Sarhoş mavi, Güneş o muymuş? Mavi bir Güneş...

Uyku mahmurluğuyla önce sadece öylece durdum. Sonra o mahmurluğu üstümden attım ve yine öylece durdum. Şu anda kalkacağımı sanıyorsunuz ama öyle bir planım yoktu, yani sonuçta uyuyordu,  değil mi? Bundan haberi olmayacaktı. Haince sırıttım. Benim yerimde hangi platonik olsa aynı şeyi yapardı.

Alnıma doğru verdiği her nefeste uçuşup sonra tekrar yüzüme düşen ve artık beni rahatsız etmeye başlayan birkaç tel saçı kulağımın arkasına atmak için kolumu kaldırdım. Tam o sırada sarhoş mavi kıpırdandı ve beni daha çok kendine çekerek uykusunda saçlarımın arasına bir öpücük kondurup kafasını iyice yastığa gömdü.

Yanaklarım kızarmıştı, yani tabi ki kendi yanaklarımı göremiyordum ama bence kızarmış olmalı. Böyle bir şey olunca genelde kızarır. Kızarmak demişken benim karnım acıktı ya. Tamam, biliyorum saçmaladım. Kesinlikle bir daha konuşmayacağım. Sustum.

Yalandı. Tekrar konuşuyorum. Biliyorsunuz bu aralar cuma vakti camiden ayakkabı çalan adam cesaretiyle ile yalan söyleyip duruyordum. Bu işin sonu iyi değildi. Neyse.

Onu izlemek güzeldi. Sanki ilk kez tiyatroya gidiyormuşum da perdenin yavaşça açılmasını bekleyip sonunda muhteşem oyunu izleyecekmişim gibi gözkapaklarının altındaki mavi gözleri görmeyi bekliyordum. Birden çalan alarm, tiyatro boyunca patlamış mısır yiyen bir adamdan farksızdı benim için. Ah, lanet. Bütün horozları toplayıp tek ekmek kapıları olan uyandırma işlerini çalanın bu saat olduğunu söyledikten sonra saati onlara bırakıp gidecektim. Hah! İşkenceli bir ölümü hak etmişti kesinlikle.

Hızlıca arkamı döndüm ve saati elime alıp alarmı susturdum. 08:30. Bugün hem derse girip hem de kafede çalışacağım günlerden biriydi ve ben yataktan ayrılmamak için kendimi çarşafa dikmeyi bile düşünmüştüm. Sonuç, sarhoş mavinin kollarından sıyrılıp ayağa kalktıktan sonra saçlarımı tepeden toplamakla meşguldüm.

Gözlerim birden ona kaydı ve durdum. Onu görmek bile kalbimin beni yarı yolda bırakması için yetiyordu. Ah, birini sevmek o kadar farklı hissettiriyor ki... Belki  hepiniz  bunu birilerinden duydunuz. "Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyor, ayaklarımın bağı çözülüyor vb." Peki bir de benden dinleyin, aşık olmaya bambaşka bir boyut kazındırmak üzereyim.

Ben, paket bitene kadar çekirdek yemeyi bırakamayan bir insanımdır; şimdi ise dipsiz bir çekirdek paketinin içinde kaosa sürüklenmiş vaziyetteydim. Paketi bitirmek istiyordum ama bu paket bana fazlaydı. Bitiremeyeceğimi bilsem de yemeye devam etmemin çaresizliğiydi bence aşk. Ve biliyorum, hiç romantik olmadı. Demek ki neymiş? Aşk her adama edebiyat parçalatmıyormuş. Anladım.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin