12. Bölüm

21.2K 1K 48
                                    

Şaşkınlık dalgalar halinde vücudumu etkisi altına alırken beni, Berk'in acı dolu inlemesi uyandırmıştı. Kıvanç Berk'i yere yatırmış, onun üstüne oturmuş ve Berk'in dayak yemekten perişan olmuş suratına bir yumruk daha indirmek için kolunu kaldırıyordu. Berk mi? Artık onun hissedebildiğinden şüpheliydim. Kıvanç'ın sırtı bana dönük olduğu için hasar tespiti yapamıyordum ama Kıvanç biraz geri çekildiğinde manzara tüm çıplaklığıyla karşımdaydı. Sağ kaşı patlamış, kandan tam olarak yüzünü göremediğiniz ve artık inleyecek hali bile kalmayan bir Berk...

Ona yardım etmem gerekiyordu, farkındaydım. Ancak benim de yardıma ihtiyacım olacağı su götürmez bir gerçekti. Yardım istemek için çevreme bakındığımda Kıvanç'ı ve Berk'i izleyen büyük bir kalabalık görmüştüm. "Ne duruyorsunuz, ayırsanıza!" Kimse dediğimi üstüne alınmamış gibiydi. Korkaklar! Tam Kıvanç'ı Berk'ten ayırmak için harekete geçtiğimde sarhoş mavi ayağa kalktı ve Berk'in karnına tekme atmaya başladı. Her attığı tekmede bir kelime söylüyordu. "Ondan... Uzak... Duracaksın..." Sonra birden çevresine baktı ve "Hepiniz ondan uzak duracaksınız!" diye bağırdı. Tam bir kez daha vuracakken kumral bir çocuk kolundan tuttu ve "Bu kadar yeter!" dedi. İyi cesaret!

Kıvanç'ın ateş saçan gözleri hedef değiştirmişti. Ama neyseki durmuştu artık. Yada ben çok erken karar vermiştim. "Sen mi durduracaksın? Denesene!" Sarhoş mavi bunu söyler söylemez kumral çocuk ona bir kafa atmıştı. Ahhh! Bu çocuk az önce onları ayırmıyor muydu? Kıvanç bir iki adım geri gitti ve elini kaşının üstüne götürdü. Yarılmıştı. Aşağıya doğru süzülen kırmızı sıvıyı görebiliyordum. Ama Kıvanç'ın az önce nasıl kavga ettiğini gördükten sonra, geleceği için endişelenmem gereken kişinin kumral çocuk olduğunu da biliyordum. Kıvanç ona doğru bir iki adım attığında bu sefer ayırmak için daha çok kişi girmişti araya.

Ben de bir şekilde adımlarımı yönlendirip Berk'in yanına doğru yürüdüm. Lanet olsun, berbat görünüyordu. Eteğimi umursamayıp yere eğildiğimde yüzündeki kanı temizlemek için çantamda peçete arıyordum.  Bulduğum peçeteyi dudağının kenarındaki yarığa bastırırken bir el bileğimi kavrayıp beni ayağa kaldırdı. Peçete elimden uçmup gitmişti.

Ellerinden vücuduma geçen akım kim olduğunu anlamama yetmişti. O kadar hızlıydı ki ayağa kaldırılmamla sürüklenmem arasında sadece saniyeler oynamıştı ve ben nereye gittiğimizi anlamak yerine ona sinirlenmeyi tercih etmiştim. "Ne yaptığını sanıyorsun sen? Bırak kolumu! Manyak mısın?"

Durdu. Durduğunda çevreme bakmayı akıl edebilmiştim ve arabasının yanında olduğumuzu fark ettim. O sinirliyse ben de sinirliydim. Resmen iki kişiye saldırmıştı.

"Beni deli ediyorsun Derin!"

"Ben mi seni deli ediyorum? Az önce iki kişiyi dövdün. Hem de sebepsiz yere!" Sanki sabredemiyormuş gibi ellerini saçlarının arasına daldırmıştı. Kaşı hala kanıyordu ve bu durum, ona olan sinirimi ayakta tutmamı zorlaştırıyordu. Ama sonuna kadar görmezden gelmeye çalışacaktım. "O çocuk seninle partiye gideceğini söyledi. Tanrım! Benden başka kimse seninle partiye falan gidemez. Duydun mu beni?"

Neydi bu şimdi? Kim oluyordu o? Sarhoş maviye bakın hele! "Ne demek bu? Sen bana karışamazsın, anladın mı!" Sen derken işaret parmağımı göğsüne bastırıp onu itmiştim. Benim bir sevgilim yoktu ve onun da bana sevgilim varmış gibi hissettirmeye hakkı yoktu. Alışırdım...

"Biliyor musun, asıl benden başka kimse sana karışamaz. Bunu anlayacaksın." Ben, benim üstümde kurduğu hakimiyete kafa tutmak için ağzımı açtığımda o çoktan arabanın etrafından dolaşıp koltuğuna oturmuştu. Umrumdaydı sanki! Ben de arkamı dönüp kafeteryaya doğru yürümeye başladım. Yolun yarısında karşıma Kumru çıkınca ona sarılma isteğimi bastırmak için kendimle savaşmıştım. Neler olduğunu biliyormuş gibi büyüyen göz bebekleri, beni baştan ayağa süzdükten sonra konuşmaya ihtiyacım olduğunu anlar gibi "Kafeteryaya gidelim." dedi.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin