16. Bölüm

21.9K 1K 39
                                    

"Hayır iyiyim."

"Gelmene gerek yok. Sadece ufak bir hırsızlık." Ufak bir hırsızlık nasıl oluyor, bilen var mı?

"Ahh, yeter artık. Telefonum evde kalınca arayamadım işte."

"Tamam. özür dilerim. Tamam, tamam. Tamaam! Peki."

'Art arda kaç kez tamam diyebirim?' gibi bir deneme falan yapmıyordum. Bu kadar çok tamamı bir arada kullanmamın sebebi tamamen suçluluk psikolojisi. Kumru meraktan yerinde oturamaz hale gelmişti. Sekiz cevapsızdan sonra onu arayıp evime giren hırsızın kafamda bardak kırdığını söylediğimde emzikli kadın olsa sütten kesilecek kadar şaşırdığına emindim. E tabi. O şaşkınlığı atlatınca da fırça atma seansı başlıyordu.

Neyseki sonunda bunları aşmıştık. Konu artık eski rutinine dönüyordu: Sarhoş mavi. "Sen şimdi evde tek korkmuyor musun?" Hah. Henüz öyle bir imkanımda olmadı Kumru'cuğum. Parmaklıklar sağolsun. "Hayır. Balkon kapısında demir parmaklıklar var. Ben de bugün gördüm."

"Nasıl yani? Sen taktırmadın mı? Kim taktırdı o zaman? Aaa, yoksa hırsız mı?" Ondan biraz mantıklı olmasını istecek olsam da içimdeki benin ikazıyla sustum. Sanki ben çok mantıklı konuşuyordum da! Ama benimkinin bir sebebi vardı. Benim sebebim maviydi... Onu düşünme Derin, onu düşünme. Başka bir sebep bul. Mesela ben mantıklı olamıyordum çünkü... Penguenler kutuplarda yalnızdı. Evet bu olmuştu!

"Off Kumru. Neden hırsız benim evime parmaklık taktırmış olsun? Ben onlarda kalırken Kıvanç taktırmış." Telefonun karşı tarafından bir ovv sesi geldiğinde yüzümde bir sırıtma oldu. Herkes sarhoş maviyi kibar bilsin istiyordum. İyi, düşüceli, efendi... Onunla gurur duymak istiyordum. Ben gerçeği bilsem de kimseye çaktırmazdım ki.

"Derin, sizin aranızda ne var? Gerçekten." Upss. Bu konuyu düşünme Derin. Ama düşünmezsem cevap veremem ki. Ne yapacaktım? Tamam, o zaman az düşüneceğim. "Bilmiyorum." O kadarcık düşünmeye bu kadar iyi bir cevap bulabilmiştim sadece.

Kumru, başladığı konuşmanın ciddiyetini göstermek istercesine derin bir nefes aldı ve söze girdi. "Bak Derin, o düşünceli bir çocuk..." Tam da onun hakkında düşünmesini istediğim gibi düşünüyordu. Güzeel. Ama buradan sonra konuşmanın böyle devam etmeyeceğini biliyordum. Telefonun karşı tarafındaki sık nefes almaların ve 'Konuşmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum.' manasına gelen ağız şaklatmalarının başka bir açıklaması olamazdı.

"Sana dediklerim hakkında düşündün mü? Kıvanç'ın kavga etmesiyle ilgili olanları. Bak, ben biraz baktım internetten şurdan burdan. Çocuk çok sık kavga ediyormuş. Resmen şiddet düşkünü tamam mı? Yani... Şey... Ne bileyim işte. Onunla görüşmesen?"

Çok net oldu ya hu. Onunla görüşmesem? Olamaz... Onunla görüşmemek demek: kalbimle vedalaşmak, hayatımın keşfettiğim yeni parçalarını çöpe atmak ve bundan sonra hiçbir mavinin eskisi gibi olmaması demekti. Yapamazdım ki. Bi kere ben maviyi severdim.

"Ama o, öyle bir şey yapmaz ki..." Sesim ümit dolu çıkıyordu. Belki de 'Evet, olabilir.' derdi Kumru. Demedi. "Derin, farkında mısın bilmiyorum ama ona alışıyorsun. Görebiliyorum. İyi düşün, öyle karar ver lütfen. Seni üzmesinden korkuyorum sadece..." Cevap vermedim. Beni üzer miydi? Offf. İçimdeki o umursamaz beni, oksijensiz bırakan yeni bir ben olmuştum. Daralıyordum. Cevap vermeyince Kumru tekrar konuşmaya başladı. "Derin, sen biraz düşün istersen. Ben kapatıyorum canım. İyi geceler." Dıt dıt dııt. Kapattı.

Onun hakkında bir şeyler öğrenmek istiyordum. Neden bilmiyorum ama aklıma ilk gelen kaynak 'Gizli Çekim' olmuştu. Uzandığım üçlüden aniden kalkınca başımın dönmesini umursamadan odama doğru yöneldim. Bilgisayar yatağın üstünde duruyordu.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin