18. Bölüm

22.6K 1.1K 84
                                    

Arkadaşlar bu güncellemeyi yeni bölüm sanarak sevinip açtığınızın farkındayım. Öyle de zaten. :) Multimedia'da Derin var ama multimedia yok. :) Şakalar Şakalar. Neyse. Size iyi okumalar.

Bence artık koltuktan ayrılmalıydım. Evet bunu yapabilirdim. Ah yapamıyordum işte. Beni öptü. Beni özlediğini de söyledi. Benimle vakit geçirmekten hoşlandığını itiraf ettiği kısmı da atlamayalım şimdi. Tabi en önemlisi bunları yaparken sarhoştu. Yani bunları duymamış gibi mi davranmalıydım? Off.

Az önceki paragrafı cümlelerin yerini değiştirerek, yazıları tersten okuyarak yada kelimeleri karışık bir şekilde kafamda canlandırarak onlarca kez süzgecimden geçirmiştim. Taki oturduğum koltuk yeni uzvum olarak aileye katılana kadar. Arafta kalmak yerine binlerce kez reddedilmeyi tercih ederd- Neyse ben arafta kalma hakkımı kullanayım yine de.

O gittikten saatler sonra ancak kalkabilmiştim koltuktan. Onunla tüm münasebetimi kesmek istediğimi söylediğim gün, beni öpmüştü. Sonra cenaze namazına gelenler kalbimin tabutunu taşırken sarhoş mavi, kalbimi tekrar hızlı hızlı attırmıştı.

İşin en kötü yanıysa onu kaybetme ihtimaliyle yüz yüze geldiğim ilk olayda suratıma balyoz gibi inen gerçekti: Kalbimin dakikada kaç kez atacağı ve beynimin ne zaman otuz iki yıldır uyuşturucu kullanan bir beyin gibi pasif davrancağı sarhoş mavinin yanımda olup olmamasına göre değişiyordu ve bu duruma halk arasında aşk diyorlardı. Ama biz kendi aramızda kalbin bitkisel hayata girmesi de diyebiliriz.

Ona aşık olmuştum. Kalbim ona aşık olurken beynim ne halt yiyordu?! Nerede kaldı sizin bunca yıllık kardeşliğiniz? Ahh! Artık kabahatli aramak için çok geçti. Onu seviyordum... Bu gerçeği hazmetmek, bir yandan pamuk şekerden yapılmış bulutlarla gökyüzüne yükselirken bir yandan da onlarca çocuğun o pamuk şeker bulutunu dört bir taraftan kemirmesi gibiydi.

Tamam. Gerçeği fark ettiysem ettim. Ne olmuş yani? Platonik diye bir şey, ben sarhoş maviye aşık olmadan önce de var olduğuna göre bu tuzağa ilk düşen ben değildim. Kafamı sağa sola sallayıp güç toplamaya çalıştım. Gözüm önce saate, oradan da içerisinde kurumuş kahve olan fincana kaydı. Saat 22:49'du, fincan da yıkanmalıydı.

Ayağa kalkarken sehpanın üstündeki fincanı elime aldım ve mutfağa geçtim. Acaba sarhoş mavinin falına baksa mıydım? Asla! Bu fikirden vazgeçmem, fikrin aklıma gelmesiyle aynı zaman dilimi içerisinde gerçekleşmişti. Bu kadar hızlıydı çünkü ben fal bakmaktan falan anlamazdım. Sonra kendi kafamda sarhoş maviyi yere yakın bir kızla falan kurup gereksiz gerginlik çıkartmak istemiyordum.

Fincanı lavaboda yıkarken bir yandan da sarhoş mavinin balkon kapısına söylediklerini hatırlayıp gülüyordum. Sahi ne demişti? "Lanet olsun! Bunu buraya taktıranın ağzına tüküreyim."  Hah. Kendi ağzına tükürecekmiş (!), sanki yapmadığı şey! Yani teorik olarak herkes kendi ağzına tükürmüyor mu? Neyse sustum.

Fincanı yıkama işi zaten fazla vaktimi almamıştı, oyalanacak başka bir şey de olmadığına göre yatardım ve derin bir uyku çekerdim. Salondan geçerken gözüm yeniden saate kaydı. 22:53. Huh. Yatağa girip yorganı yüzüme kadar çektiğimde ilk kez bir platonik gibi yatmadan önce onu düşünmek beni rahatsız etmemişti.

Onunla tanışmamızdan bu yana yaşadığımız her anıyı, detayları atlamamaya çalışarak kafamdan geçiriyordum. Tanıştığımızda omzuma düşen kafası... O kokusu... Sonra ne oluyordu sahi? Neyse, odaklanamamıştım şimdi. Alkış sesleri... Sonra bir yumruk daha! Evet! İşte benim sevgilim! "Bir tane daha patlat Kıvanç! Ez onu! Hadi sevgilim, yaparsın."

Bir elimi yumruk yapmış ritmik bi şekilde sallıyordum. Ara sıra arkaya dönüp ona tezahürat etmeleri için seyircileri uyarmak dışında gözlerimi tamamen ona kitlemiştim. Adamın suratına bir yumruk daha indirdiğinde adamın yere düşüşünün hafif olmasını dilemekten başka yapacak bir şeyi kalmamıştı.

Mavi Huydur Bende -Ara Verildi.-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin