35 numaralı ilin 1 numaralı gece kulübünün önüne, anadan doğma bir halde vardığında, gereken saygıyı göremeyeceğini önceden kestirebilmişti Rüzgâr. Hatta kapıda duran iki adet güvenlik görevlisi tarafından kirli bir dayakta yiyebilirdi. Ama bunların hiç birisi olmadı. Ne bir saygısızlık gördü, ne de dayak yedi. Güvenlik görevlilerinin üzerindeki siyah tshirtler ve ceketler her ne kadar kendisine iki beden büyük gelecek olsa da, onları üzerine geçirmekten başka çaresi yoktu. Üşümüştü, ayaklarının altı acıyordu ve damsızdı.
Yeryüzüne hâkim olan sessizlikten sonra bir hayli rahatsız ediciydi, Rüzgâr için bu ses. Dj'in hareketsiz ellerine bağlı olan müzik sistemi, kim bilir kaçıncı defa aynı şarkıyı çalmak zorunda kalıyordu? Çalan müzikteki duygu yoksunluğu, kendisini, içerisinde var etmeye çalıştığı ritim yoğunluğuyla kulak tırmalayıcı bir hale sokmuştu. Rüzgâr'ın titremesi, alıştığı kendi kokusunun haricinde bir koku barındıran kıyafetler sayesinde kesilmişti. İdrar kesesi patlamak üzeriyken, aradığı, "WC" yazısı ilişti, duygusal girdi korteksinin özelleşmiş parçalarına. Milisaniyeler içerisinde ne okuduğunu ve nereye ilerlemesi gerektiğini anladı Rüzgâr. Her zaman merak ettiği kadınlar tuvaletindeydi, buranın kendi işediği yerden tek farkı, erkeklere ayakta işemelerini sağlayan, duvara monte edilmiş pisuarları barındırmamasıydı. İlk ittirdiği bordo renkli kapı arkadan kilitlenmişti. Kapıyı biraz zorlamasına rağmen, içeride olan kadın, "Dolu" diye bağırmamıştı. Açık olan başka bir kapıdan içeri girdiği anda, yüzleşmeye korktuğu ve ona Ecrin'e yaptıklarını hatırlatacak olacak penisine ulaşmasını sağlayacak olan fermuarı açarken, ellerini, etrafını saran mermerlere vurmak istedi. Kendisiyle mücadele içinde olduğu sırada, kasıklarına yayılan bir sıcaklıkla rahatlamıştı. Pantolonunu çıkartmadan tuvaletten çıktı. Böylece sifonu çekmesine de gerek kalmamıştı. İdrarı beyaz çıktığı zamanlarda da sifonu çekmeyerek aklınca su tasarrufu yapardı. Tuvalete yayılan kokudan rahatsız olan Serap ise, "Gene mi sifonu çekmedin Rüzgâr!" diyerek, kocasının arkasından anlam veremediği tasarruf çabasına sitem ederdi. Ama artık böylesi bir su tasarruf çabası içerisine girmesinin bir anlamı kalmamıştı. Çünkü, geleceklerini düşündüğü gelecek nesiller gelemeyecekti. Lacivert ve kırmızı ışıklandırmalarla aydınlatılmış koridordan geçerek, elleri havada, bardaklarda, kalçalarda... olan insanları seyretti. Hiçbirisi altına işemiş ve mekâna yeni girmiş olan adama dönüp bakmaya tenezzül etmemişti. Direkt olarak barın önüne yöneldi. Rüzgâr, saçlarının sadece yanlarını kazıtmış barmenin elinde tuttuğu viski bardağını, ona sormadan aldı. Metal bar tezgâhının üzerinde duran, yarısından fazlasının boş olduğu Jack Daniels şişesinden sıkı bir duble koydu kendisine. Girişteki korumalardan aldığı, beline bir kemer yardımıyla tutunan pantolonun ceplerini yokladı. Eline gelen iki adet 100'lük banknottan bir tanesini barmene doğru uzattı. Bir yerlerde okumuştu, günde yedi kişi ile iletişime geçerse sosyal bir birey sayılabilirdi.
Ecrin(!), motosikletli kazazede, alışveriş merkezinin güvenlikleri, temizlik personeli, kapıdaki korumalar ve son olarak bu barmen ile birlikte, sekiz kişiyle muhattap olmuştu bugün.
Bu fırsatı ona sunan barmene paranın üstünü bahşiş olarak bıraktı. Ama bu sekiz kişinin hiç birisiyle diyolog kurmadığını fark etti Rüzgâr. Ecrin'le sözsel iletişiminde ötesine geçmişti. Etrafında hafta ortası bir günde eğlenmeye gelen ve bu eğlenceyi hafta sonuna bağlayan insanlara bakıyordu. Aniden barmene doğru döndü ve sağ elinde tuttuğu viski bardağından bir yudum alarak barmene bakmadan konuşmaya başladı Rüzgâr
" Şu beyaz elbiseli, sarışın kızı görüyor musun? Kendisini küçükken oynadığı Barbie bebekler kadar güzel hissettiğine eminim. Neden mi? Tam o kızın, sol çaprazında duran adamı görüyor musun peki? Evet, işte o." Rüzgâr, bardağı havaya kaldırdı ve işaret parmağıyla sözlerinin hedefindeki adamı gösterdi. "Nasılda iştahlı bakıyor kıza? Tek gecelik arzusu için, bir kadına dünyanın en güzeli kadını olduğu yalanı söylerken, aynı zamanda hissettirmek. Bu gibi tiplerin, oyunculuk yeteneklerini gösterdiği vasat bir sahne burası. Bir gece kulübü açmaya yetecek kadar param olsaydı, adını ne koyardım biliyor musun? Tiyatro. Kapalı Gişe'de kulağa hoş geliyor. Bilir misin, halkın hayal gücüne en çok etki eden manzara tiyatrodur. Bütün salon aynı zamanda aynı heyecanları yaşar. Tıpkı buradaki abazaların yaşadığı cinsten bir duygudur bu. Tıpkı, şuan senin karşında konuşanın ben değil de, o beyaz elbiseli sarışının olmasını arzuladığın gibi..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Sesi
Aktuelle LiteraturHer yer ölüler için birer mezar; çoğunlukla gece uyudukları ortopedik yataklar, birbirlerinin kıçlarını yırtarak aldıkları arabalar, kredisi bitmemiş evler, bir şeyler öğrendiklerini sandıkları okullar, onları ölümden kurtaracak olan hastaneler, köt...