Ozan'ın, Rüzgâr'ın evine varmasına beş dakikadan az bir zaman kalmıştı ki, içlerinde şoförleriyle birlikte hareketsizce duran arabalar, önünde barikat oluşturmaya başlıyordu. Sağlıklı düşünmesini engelliyordu yaşadıkları; neredeyse 200 metre evvel bomboş olan yol, şimdi ise görebildiği, duran beş-altı araç yüzünden tıkanmıştı.
"Bu insanlar bir anlık donup sonra da diriliyorlar mı acaba? Ama öyle olsa elbet birine denk gelirdim ve şehir bundan daha karmaşık bir halde oldurdu" diye, sessizce düşündü.
Düne kadar umursamadığı iş arkadaşlarından birinin cansız bedenine rastladı, duran az sayıda arabanın sıkıştırdığı trafikte. Rüzgâr ile ortak olarak hoşlanmadıkları Refik Kara'ydı bu, ağzı açık bir şekilde yola bakıyordu, yanında duran bok yeşili arabasının içerisinden. Şirkette bulunduğu pozisyonunu hak etmiyordu, onlara göre. Soyadını layıkıyla taşıyan bir geçmişe ve karaktere sahip olduğundan emindi her ikisi de. Arabadan inip suratına bir yumruk atmak istedi. Ama, frene basılı olan ayağı onun üzerinde de etki göstermiş olacaktı ki, cansız birine vurmanın egolarını tatmin etmeyeceğini anladı. Ve bu yumruğu bir kişinin bile görememesi, yapmak istediği hareketi son derece anlamsız kılacaktı. Vazgeçti.
Işıklarda vitesi boşa alınmış, eğimin etkisiyle aşağıya doğru kaymaya başlayan bir X5 geçti Ozan'ın yanından. El frenini çekip, saniyeler sonra, patlama riski taşıyan bir arabadan kaçar gibi attı kendisini arabadan. Yokuş aşağıya koşturarak ve kaymamaya dikkat ederek, 10 kilometre hıza bile ulaşmayan X5'in peşine takıldı. Koşarak attığı sekiz adımın ardından kapısını açtı beyaz cipin. Adeta günlük bir hayat ritüeliymişçesine, emniyet kemerini takmayan sarışın kadını tek eliyle aşağıya çekti. Kadından ve açık halde bulunan kapıdan aldığı güçle kendisini şoför koltuğuna atabildi, kadın ise yerdeydi. Olay yeri inceleme ekibini bekleyen, kurşun yemiş cesedi andırıyordu duruşu. Bir memurun gelip, düştüğü yeri tebeşirle çizmesini bekler gibiydi. Kadının açık renk elbiseleri, yerdeki çamurla karışmış yağmur suyunu emmeye başlamıştı. Zengin ve bakımlı görüntüsü bir anda yok oldu. Aşırı doz eroinden ölmüş bir hayat kadınından tek eksiği, kollarında oluşan morluklar ve iğne deliklerinin izleriydi. Ozan, aniden frene bastı ve biraz aradıktan sonra bulabildiği el frenini yukarıya doğru kaldırdı. O kadar hızlı bir şekilde gerçekleşti bu olanlar; Ozan, sağ omzunun üzerinde bulanan şeytanın kulağına, "Sen araba hırsızı olmak için doğmuşsun!" cümlesini fısıldadığını duyar gibiydi.
Dünyanın bu hale gelmesini bekliyordu içinde ki vicdan yoksunu karakter! Kömür karası bakışlarındaki o sertliği ve bastırılmışlığı, her zaman kendini göstermeye fırsat arar cinstendi. Dikiz aynasından kendisiyle göz göze gelmesi yeterli olmuştu, Refik'i aratmıyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüzgâr'ın Sesi
Ficção GeralHer yer ölüler için birer mezar; çoğunlukla gece uyudukları ortopedik yataklar, birbirlerinin kıçlarını yırtarak aldıkları arabalar, kredisi bitmemiş evler, bir şeyler öğrendiklerini sandıkları okullar, onları ölümden kurtaracak olan hastaneler, köt...