'Annem seninle biraz konuşabilir miyiz?'
Aişe Hanım okuduğu kitaptan başını kaldırdı ve oturma odasının kapısında dikilen kızına baktı.
'Gel kızım, sormana gerek mi var?'
Dün işten geldiğinde masasını süsleyen bir mektup bulmak, nefesini kesmeye yetmişti. Yeşil kağıdı ellerine aldığında Andre' nin yüreğini elinde tutuyormuş gibi heyecanlıydı. Bir süre sarılarak hasretini dindirdikten sonra okumaya başladı. Andre' nin cümlelerinin muhatabı olmak inanması güç aynı zamanda bir o kadar muhteşem hissettiriyordu. Özeldi. Hele hele o kelimelerine hayran kalmamak elde miydi?
Eski aşklara özendiği zamanlar aklına gelince bir tebessüm sardı yüzünü. Mendilini yere düşürmemişti belki ama mektuplaşmanın da oldukça nostaljik bir havası vardı. Son cümleyi okuduğunda ise işin ciddiyeti az daha kalbini durduracaktı. Sevinçten kendine bir şey olmaması için dua etti. Ailesiyle bu durumu paylaşması gerekiyordu ve evde kimse yokken konuşmak daha iyi olacaktı. Bu yüzden işten erken çıkmıştı bugün. Nihayetinde şu an annesinin yanında gergince oturuyordu ve kendini suç işlemiş küçük çocuklar gibi hissetmekten alıkoyamıyordu.
'Anne ben söze nasıl gireceğimi bilmiyorum açıkçası. Direk söylemekte oldukça kaba olacak. Nasıl yapacağım hakkında da...'
Aişe Hanım kızının lafı uzatma çabalarını bertaraf etti.
'Bugün anlatacaksın değil mi Hümeyra?'
Hümeyra tereddütle başını salladı.
'Hani sen bana sürekli evlenme zamanın geldi diyordun ya, işte yarın müsaitsek beni istemeye gelecek biri var anne.'
Aişe Hanım endişeyle kaşlarını çattı. Asım Bey eşine o gün Andre' yle bütün konuştuklarını anlatmıştı. Sezdiği bazı durumlar vardı Andre Müslüman olmadan önce de. O zamanlar, evladı saydığı kişinin üzülecek olması kalbini sızlatıyordu. Allah' ın izniyle Müslümanlığı kabul ettikten sonra neden olmasın diye düşünmüştü. Asım Bey' den duyduklarıyla ise çok sevinmişti. Andre' ye kızını gözü kapalı emanet edebilirdi. Yoksa kızı başka birini mi seviyordu? Evladının mutluluğunu elbette istiyordu. Fakat beş yıldır oğlu bellediği Andre' nin de üzülmesini istemezdi. Bu işin içinden nasıl çıkılırdı ki? Düşüncelerini belli etmemeye çalışarak konuşmasına devam etti.
'Şaka yapmıyorsun değil mi kızım?'
'Hayır anne, çok ciddiyim. Bu konuda şaka yapmayacağımı biliyorsun. Ben ilk defa birine karşı böyle hissediyorum.'
Kızının sözlerine şaşıran Aişe Hanım asıl soruyu sordu.
'Kim kızım? Tanıdığımız biri mi?'
Elleri buz kesmiş kalbi son sürat koşarken o ismi telaffuz çok zordu. Fakat başardı
'Andre.'
Başını öne eğerek söylediği tek kelimesiyle derin bir oh çeken annesine anlamaya çalışır gibi baktı.
'Nasıl oldu bu kızım? Ne zamandan beri gönlünü kaptırdın?'
Hümeyra geçmişe gitti bir süre. Ama bulamadı
'Bilmiyorum anne. En başından beri kalbim ona aitmiş meğer.'
Sonra bir şeyi hatırlamış gibi devam etti.
'Sen niye hiç tepki vermedin? Şaşırman ya da kızman filan gerekmez miydi?'
Bilmiş bir şekilde gülümsedi kızına evin sultanı.
'Andre seninle konuşmadan önce babanla konuşup onun iznini aldı. Sadece senin onu reddetmenden endişeliydim.'
Hümeyra kızgın gözlerini annesine dikti.
'Ama anne nasıl en son benim haberim olur? Umut biliyor mu?'
Aişe Hanım' ın kafasını sallamasıyla tepinerek odasına gitti.
'Senin evleneceğine hiç inanamıyorum Hümeyra.'
///
'Abi şimdi sen Hümeyra Abla' yla mı evleneceksin?'
Andre iki yanında oturan kardeşlerine durumu anlatmıştı. Küçük de olsalar onların istemediği bir şey yapmaya gönlü razı gelmezdi. Meleklerinin hem annesi hem babası olmuştu bunca zaman. Anglia' ya tebessümle bakarak sorduğu soruya soruyla karşılık verdi.
'İzin veriyor musunuz yani?'
Bakışları beklentiyle bir kardeşinden diğer kardeşine geçiyordu. Angle ve Anglia anlaşmış gibi bir anda ayağa kalkıp sevinçle zıplamaya başladılar.
'Şaka mı yapıyorsun abi? Tabiî ki izin veriyoruz. Biz bu anı hep hayal ettik Anglia' yla. '
Andre kaşlarını çatarak Angle' a baktı.
'Ne demek oluyor bu bakalım?'
Anglia kıkırdayarak cevap verdi.
'Çok yakışıyordunuz abi, ne yapabiliriz ki? Hem Hümeyra Abla' ya bakışların çok tatlı biliyor musun? Son zamanlar ablam da öyle bakıyordu.'
Andre kardeşlerinin büyüdükçe fenalaştıklarını biliyordu ama bu kadarını beklemiyordu. Artık küçük olmadıklarını kabul etmesi gerekiyordu galiba.
'Demek yakıştırıyordunuz. Nasılmış benim bakışlarım? Gelin buraya bakayım, sizi cadılar.'
Bir yandan kaçışırlarken bir yandan da ağabeylerinin Hümeyra' ya bakışlarını taklit ediyorlardı.
///
Zaman iki kişi tarafından da geçmek bilmemişti. Gece boyunca iki aşık, birbirinden habersiz bir sağa bir sola dönüp durmuştu. En son tavanla bakışırlarken gözlerindeki ışıltı birbirinin yansımasıydı. Heyecan, huzur ve mutluluk kalplerine ev sahipliği yapıyordu.
BÖLÜM SONU
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Demlenen Kalp
RomanceKalbin yol göstericiliği olmasa, ruh aradıklarını bulabilir mi ki?