"Hani bana bir şeylerin eksik kalmasının ne demek olduğunu sormuştun ya Türkü?" Kafasını göğsümden kaldırdığında sıcaklığının yerini bir soğuk kapladı bu beni oldukça rahatsız etmişti. Elimde değildi bu kızın hissettirdiklerine cevap vermemek.
"Evet sormuştum." Devamını bekliyordu yatakta bir gıcırtı oldu kalkmıştı büyük ihtimalle.
"Mesela bak ben her şeye sahibim, etrafımda beni seven o kadar insan var ki, takdir edersin ki beceriksiz başarısız elinden bir halt gelmeyen bir insan da değilim. Ama Türkü ben görmüyorum. Hayatımda olup biteni göremiyorum seni göremiyorum, yeğenimi son gördüğümde yeni yeni ayaklanmaya başlamıştı şimdi ise evde etrafımızda koşup oynuyor, sevdiğim renkleri göremiyorum tüm dünyam hayalden ibaret oldu ve bu bir eksiklik, işte bak hayatında önemli bir eksik kalınca benim gibi muhtaç ve yarım kalıyorsun."
"İyi de, sen muhtaç ya da yarım değilsin, kendi kendine gayet iyi yetiyorsun hayatıma girdin gireli her şey çok güzel gidiyor. Senin sayende hayat ve evrene bakış açım değişti ve inan bana Derin ben sabit fikirli stabil bir insanımdır. Şimdi ise seninle oturduk yapacaklarımızı konuşuyoruz. Zaten bu senin yaşadığın tedavi edilebilir bir şeymiş. Ben araştırdım seninle Amerika'ya gidip oradaki doktorların neler yapabileceğine bakmalıyız."
"Boş versene senden bunu istemedim her neyse konumuz bu değil konu, birilerini kaybedebilirsin ama kimse senden değerli değil Türkü."
Son yarım saattir Türkü hiç susmadan tüm hayatını detaylarıyla bana anlatıyordu ve aslında hissettiği duygu her zaman kaybedilmiş ve eksik bırakılmışlığın duygusuydu.
"Seninle ilk tanışmamızda ne söylemiştim hatırlıyor musun?"
"Hatırlamam mı bana demiştin ki, dünyanın senin gibi bir salağa ihtiyacı yok, gözlerin görmüyor mu elimde kör bastonunu süs olsun diye mi taşıyorum sanıyorsun! Ve tabii bir de tokat atmıştın. Çok da isabetliydin." Kıkırdayarak saçlarımı sol omuzumda topladım.
"Bu değil. Demiştim ki; kimse benim kadar yoğun vazgeçmemiştir yaşamaktan, ölmeyi denersin ama yaşanacak bir hayat bırakmak senin keyfi kararın değil."
"Ah evet hatırlıyorum bunu. Beraber yürürken. Ben senin peşinde yaklaşık bir saat özür dileyerek dolaşmıştım. Nadide teyze de bizi arkadan takip edip gülüyormuş meğerse."
"Annemden her şey beklenir. Bak, sen güzel genç bir kadınsın ve ben senin hayatına bu sorumluluğu yüklemek istemiyorum. Sen ne kadar sorun değil, hallederiz, yaparız desen de ben göremiyorum ve bu yüzden seninle yaşayamayız." Yutkunarak son cümlemi söyledim ve utanarak kafamı eğdim. Türkü ne yapıyordu bilmiyordum ama çekiniyordum ondan. Onu bu kadar kırmaya dayanamıyordum. O narin kişiliğine ördüğü soğuk duvarları bende işlemiyordu ve şimdi bunun acısını ona çektiriyordum.
"Benim düşüncelerim neden senin umurunda değil? Olabilir kör olabilirsin. Ben görüyorum. Ben sana demedim mi Derin! Hani, hani az daha araba çarpıyordu sana seni kendime çekip üzerime düşürmüştüm gecenin bir vakti sokağın ortasında ikimiz de korkuyla ağlarken sana demedim mi; Ben senin gözlerin olacağım Derin! diye? Söyledim bunu biliyorsun. O günden beri biz kopmadık bunu da biliyorsun değil mi? Peki ne zamandan beri benim fikirlerim senin için gereksiz? Ona göre söyle de hayatımı düzenleyeyim."
"Yapma Türkü. Neden beni vurmaya çalışıyorsun?"
"Seni vurmaya çalışmıyorum istediğin kadar reddet sen benim yanımda kalacaksın çünkü ben seni seviyorum."
#KalbiDengem

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkü
ChickLit"Beni göremiyorsun Derin..." "Ama seni duyabiliyorum Türkü." Onu göremiyor olabilirdim, dünyadaki renkleri göremiyor olabilirdim. Ama o sesinin rengini hayal edebiliyordum. Onu sevebilirdim, ama o beni sevebilir miydi bilmiyordum... #KalbiDengem