"Tanrının seni gerçekten sevdiğine inanıyor musun?" Jale elindeki biradan bir yudum alırken Derin'e sormuştu. Derin ellerini birbirine kavuşturmuş kucağımda yatıyordu. Işıkları kapatmış televizyondan sakin bir müzik kanalı açmıştım. Ellerimi Derin'in ince bedenine sürttüm.
"Ben mi?" Diye sordu. "Evet." Mırıltıyla onayladım. Kafasını karnıma daha çok bastırdı.
"Bence herkes kendini seviyor. O da öyle." Jale bu cevaba kafa sallayıp biradan bir yudum daha alırken Derin elleriyle bacaklarımı kavramıştı.
"Siz ikiniz ne planlıyorsunuz?" Jale kıkırdayarak kafasını sağa yatırdı ve bana göz kırptı. Derin hâlâ kucağımda yatıyordu.
"Ne açıdan?" Diye sordu Derin.
"Gelecek mesela hiç hayal falan kurmuyor musunuz?"
"Ben kurmuyorum. Ben hayal kurmayı bırakalı uzun zaman oldu." Derin belindeki elimi kavradığında bu konuşmaya daha fazla devam etmek istemediğini anlayıp Jale'ye göz kırptım.
"Ben kuruyorum." Dedim arsızlıkla. "Hem de bir çok hayalim var. İlki Derin'in inat etmeyi bırakıp benimle yurt dışına gelmesi."
"Yurt dışına neden?"
"Tedavi, Derin için hâlâ bir umut ışığı var. Çıkmayan candan ümit kesilmez ya hani."
"Ben çoktan ümidimi kestım Türkü. Sen de kessen iyi edersin."
"Hayır Derin Hanım. Öyle bir dünya yok. Hem zaten söz vermiştin. Seni oraya götüreceğim."
Derin ellerimi üzerinden itip doğrulurken dizini çarpmaması için ortadaki cam sehpaya bir tekme koyarak ileri ittim. Derin doğrulduğunda ise geri yaslanırken çarpmasın diye arkasına yastık ittim. Ben bunları hızlıca yaptıktan sonra Jale ile göz göze gelmiştim.
Dudakları şaşkınca aralanmıştı ve şu an aklından beni utandıracak bir şey geçirdiğine iddaya vardım. Ufak bir kahkaha atarak arkasına yaslandı.
"Sen bu kadar düştün ve biz bunu fark etmedik..." Derin kafasını sese çevirince gözlerimi kapattım.
"Derin kızım bu sana abayı fena yakmış. Ben ayağımı kırdığımda bu şerefsiz oyununun bitmesini beklemişti beni hastaneye götürmek için. Ama şimdiii, yok sırtına yastık koy, yok çarpmasın diye sehpayı it... Geçmiş olsun kardeşim sana. Kara sevda bu."
En sonda bana bakarak cümlesini bitirmiş piç gülüşüyle geri yaslanmıştı. Orta parmağımı ona doğrultup kendimi koltuğa bastırdım. Derin elini bacağıma koymuştu yeniden.
"Kim derdi ki Türkü'yü böyle göreceğiz. Zaman beklenenin dışında gelişiyor hep." Stresten bitirdiğim biramın şişesini köşeye koyup Türkü'yü incelemeye başladım. Gözleri kapalıydı. Dirseğini koltuğun arkasına yaslamış eliyle kafasını destekliyordu. Açık kalan aralıktan boynuna yaklaştım. Boynunu öpünce ürperdi ve elini yanağıma koydu. Jale tam zamanında çalan telefonuyla balkona çıkınca bende ellerimi Derin'in yanaklarına koydum.
"Uslu dursana Türkü."
Dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda bana karşılık vermesi bir kaç saniye sürmüştü. Bu kadar ne düşünüyor olabilirdi ki? Ben onun kız arkadaşıydım ve onu öpüyordum.
Ellerimi yanağından boynuna oradan da göğüslerine indirdiğimde o cennetten düşme kıkırtısını duydum.
"Türkü!" Uyaran ses tonunu duyduğumda habire ayırıp bir şeyler söylediği dudaklarını dişlerimin arasına aldım. Kendini geri çektiğinde gülümsedim. Ben onun yüzünü incelerken o elini yüzüme götürdü. Dudaklarıma ve yanaklarıma dokunup gülümsediğimi fark edince o da gülümsedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkü
ChickLit"Beni göremiyorsun Derin..." "Ama seni duyabiliyorum Türkü." Onu göremiyor olabilirdim, dünyadaki renkleri göremiyor olabilirdim. Ama o sesinin rengini hayal edebiliyordum. Onu sevebilirdim, ama o beni sevebilir miydi bilmiyordum... #KalbiDengem