Elini tutarak deniz kenarındaki demir korkuluklara biraz daha yaklaşmasını sağladım. Tek elim sıkıca beline sarılmıştı. Sanki küçük bir çocuktu ve ben onun düşmesinden korkuyordum. Beline dek uzanan saçları dikkatimi çekti. Elimi onlara sürtüp okşadım.
"Saçlarında çok kırık var." Dedim açıklama yaparak.
"Aldıralım mı?" Dedi elimi saçlarına doladığımda bana doğru döndü.
"Yoksa fantezik bir insan mısın?" Sorduğu soru beni utandırmıştı koluna hafifçe vurdum.
"Sen çok kötüsün."
"Senin de benden aşağı kalır yanın yok Türkü'cüğüm." Elini dudaklarıma götürüp bileğine ufak bir öpücük bıraktım. Kafamı denize çevirdiğimde Derin kollarını bana sarmıştı. Benden biraz uzundu, benden dört yaş büyüktü. Benden güzeldi, ipek gibi saçları beyaz bir teni vardı. Ona bir daha bakan tekrar bakmaya ihtiyaç duyardı ve bunun sebebi onun cam gibi mavi göz bebekleri değil güzel gülümseyişiydi.
"Spor salonuna gideceğim yarın haberin olsun bir plan yap seni de bir yerlere götüreyim evde canın sıkılmasın."
"Umm, tamam karar verdim."
"Söyle bakalım?"
"Seninle spor salona geleceğim." İtiraz etmek için dudaklarımı aralamıştım ki elini çeneme koydu hafifçe dudaklarıma bastırdı.
"Ne dediysem o." Dedi kestirip atarak. Jale ve Burak bize doğru geliyorlardı. Elini tutup onu çevirdim.
"Abi bara gitmeden bi sahili turlayalım bence." Dedi Burak sakince. Jale ona destek verirken Derin'e çevirdim kafamı öylece duruyordu. Gözündeki gözlüklerin camları parıldıyordu. Ama o bu güneşin onu aydınlattığını bile bilmiyordu.
Hayatımda takıldığım saçma sapan şeyleri düşündüm bir anda, mesajıma geç cevap veren biri benim tüm günümü zehir edebilirdi. Ben dışarı çıkacakken yağan bir yağmur ya da sayfasını kaybettiğim bir roman. Bunlar bu güzel kadının hayatı karşısında bir hiçti. Bir hiçe sinirleniyordum. Bir hiç kızdırıyordu beni. Sadece hiçti. Derin ise bu hayatı gerçekten yaşıyordu. Yediği yemeğin tadını alıyor, duyduğu melodiyi aklına kazıyordu. Parmak uçlarının değdiği her yüzey onun beynindeydi. Sonuna kadar deneyimliyordu her şeyi. Kimse ona bir kahvenin sıcak olduğunu söylemiyordu, teni hissediyordu, kalbi hissediyordu.
Derin benden ayrılmış Burak'ın koluna girmişti. Arkada Jale ile yan yana yürüyordum.
"Ne kadar ileri gittiniz?" Diye sordu gözlüklerini başının üzerine kaldırarak. Gözlerimi devirdim.
"Gitmedik."
"Ne demek gitmedik!" Dedi. Gözlerini büyütmüş dudaklarını aralamıştı.
"Kızım sen bu kıza asırlardır aşık değil misin?!" Dedi sanki mümkünmüş gibi gözlerini daha çok büyütmüştü.
"Jale. Onu seviyorum. Ve her şeyi yavaştan almak istiyorum." Jale benden bir adım uzaklaşıp gözlerini denizde gezdirdi. Ardından Derin'in de duyabileceği kadar yüksek sesle konuştu.
"Derin'in seni beğenmeyeceğinden korkuyorsun sen!" Dedi hiddetle. Sanki tam noktasına parmak basmış gibi gururluydu. Gözlerimi sıkıca kapattım. Ardından elimi onun koluna sarıp yanıma çektim.
"Jale sus yoksa kafanı şu taşlara sokarım." Deniz kıyısındaki büyük taşları işaret ettiğimde gözlerini devirdi.
"Utanmana gerek yok Türkü. Biliyorum aşık olduğunu." Dedi bir kere daha. Derin'e baktım ve duymamasını diledim. Hâlâ Burak ile konuşuyordu.
#KalbiDengem
O kadar yorum gelmiyor ki. Yazasım yok bu yüzden uzun uzun yazmıyorum. 😒
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Türkü
ChickLit"Beni göremiyorsun Derin..." "Ama seni duyabiliyorum Türkü." Onu göremiyor olabilirdim, dünyadaki renkleri göremiyor olabilirdim. Ama o sesinin rengini hayal edebiliyordum. Onu sevebilirdim, ama o beni sevebilir miydi bilmiyordum... #KalbiDengem