Multi; Melek
"Ve tıpkı o eski, acıklı hikayelerdeki yalınayak, karlı yollara düşmüş, yetim bir çocuk gibi bu yürek."
Nazım Hikmet Ran
Küçümsenmeye alışıktım ben...
Dört yaşımdaydım, çocuklar kirli yırtık kıyafetlerimi küçümserdi, aralarında dalga konusu yapar, alay edip gülerlerdi. Annem bana hiçbir zaman yeni kıyafet almazdı, her zaman abimin ya da kuzenlerimin eskilerini giyerdim.
Beş yaşımdayken soğuk bir Şubat gününde anneme 'parka gitmek' için ağlamış, yalvarmış, karşılığında ise ceza olarak popoma oklavayı yiyip kapıya atılmıştım. Yağmurun altında akşama kadar soğuktan titreyip ağladığımı hatırlıyordum. Soğuk rüzgarlar tenimi yalayıp geçiyor, derimde bıçakla kesikler açıyor gibiydi, acımasızdı. Kaçınılmaz olarak hasta olmuştum, babam beni her zaman ki gibi umursamamış, hastaneye bile götürmemişti, ta ki havaleden bayılana kadar.
'Nerede yaşıyorsunuz siz? Bu çocuğun hali ne böyle! Nasıl anne babasınız siz?' Bağırış sesleriyle gözümü açmış, hastanede olduğumu o anda anlamıştım ancak o kadar halsizdim ki hissettiğim korkuya rağmen ağlayamamıştım. Hayatımda ilk kez o zaman birisi aileme karşı beni koruyordu. Onlara bana bakmadıkları, beni dövdükleri hatta aç bıraktıkları için kızıyordu. Hastanede geçirdiğim o birkaç gün çocukluk anılarımda öyle güzel yer etmişti ki doktorumun aldığı oyuncak köpeği, hemşire ablaların hediye ettiği kıyafetlerin renklerini hala hatırlıyordum. İlk kez o zaman bir oyuncağım ve güzel, yeni bir elbisem olmuştu.
Yedi yaşımda okula başladığım gündü. Mavi önlüğüm ve beyaz yakalığım yeniydi, zaten okul vermişti. Ancak ayakkabılarım ve çoraplarım eskiydi. Mahallede yaşadıklarım okulun daha ilk gününde bile peşimi bırakmayan bir lanet gibiydi. Yine dalga konusu olmuştum, beslenme çantam yoktu, aç kalmıştım. Ağlamaya başlamıştım, eve gitmek istiyordum ama öğretmenimiz izin vermiyordu. O da en sonunda sinirlenip ceza vermişti bana, ceza olaraksa beni en arka sıraya oturtmuştu. Hıçkırıklarla ağlamaya devam ederken bütün eğitim hayatımı etkileyecek bir problem yaşamıştım o anda.
Altıma kaçırmıştım.
Hem ailevi, hem arkadaş çevresi, hem de toplum içinde yaşadığım rencide edici sorunlar... Daha küçük yaşımda omuzlarıma bindirilen problemler psikolojimi katletmeye başlamış ve içe kapanık, ön yargılı, kimseye güveni olmayan asi bir Meleği yaratmıştı.
Dokuz yaşımda ise sınıftan Koray adında bir çocuktan hoşlanmaya başlamıştım. Küçük bir kızın kalbi aşk denen illet için fazla küçüktü ve sadece onun gülüşünden, koşmasından hoşlanıp teneffüslerde onu izlemeye başlamıştım. Oyun oynadığı dakikalarda benimle de oynamasını istiyordum, beslenme saatinde benim karnım guruldarken onun sandviçini yemesini, tahtaya çıkıp soru çözmesini, kısacası yaptığı her şeyi izliyor ve işin gerçeği, ona özeniyordum... Arkadaş çevresine, onu çok seven anne babasına, sahip olduğu olanaklara, her şeyine imreniyordum. Ta ki bir mayıs gününe kadar...
Sınıfa daha yeni girmiş, öğretmenimizin gelmesini bekliyorduk. Koray elinde mavi ufak zarflarla geldi ve sınıftaki herkese sırayla dağıtmaya başladı. O sırada da evlerinin bahçesinde doğum günü partisi vereceğini, palyaço ve araba şeklinde kocaman bir pasta olacağını, herkesi beklediğini açıklamıştı. Bende heyecanla sıramda oturuyor, yanıma gelip zarfımı vermesini bekliyordum. Tam önümdeki sırada oturan kızlara da mavi süslü zarfı vermişti ki bakışları bana döndü. Ben heyecanla kahverengi gözlerine bakarken o yüzünü buruşturmuş ve,
"Koltuklarımıza işe diye seni çağıracak değilim!" demiş ve beni es geçerek arkamdakilere davetiyelerini vermişti. Yüzümdeki tebessüm donmuş, gözlerim hissettiğim hayal kırıklığıyla dolmuştu. Sınıftaki herkes kıkır kıkır bana gülerken ben ağlamak istemiyordum ama elimde değildi, utanmıştım, rezil olmuştum, üzülmüştüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kızım İçin (Aşk Kırmızı Serisi #1)
General FictionBitap düşmüş bir şekilde çırpınmayı kesen bedenimi Polat hızla harlı bir şekilde yanan şöminenin önüne itti. Yere ellerimin ve dizlerimin üstüne düşerken o da hızla yanıma çöktü. Hafif bir itişti, yerde beyaz kürkten bir hayli kalın ve yumuşak bir k...