Uyurken aniden bir acıyla uyanmıştım.
"Catarina?"
Yataktan hızlıca kalkıp yürümeye başladım ama ikinci bir acı ile yere düşmüştüm.
"Hayır hayır hayır." Dedim yerimde dönerek. "Hayır olmaz."
Sonra acı aniden sona ermişti. Korkuyla parabatai mührüme baktım ama hala oradaydı. Bu da beni oldukça rahatlattı.
Peki o acılar da neyin nesiydi?
Ayaklanıp hızlıca odadan çıktım ve Cat'in odasına gittim. Odada değildi.
"Cat nerede?" Dedim yanımdan geçen gölge avcısına.
"Göreve gitmişlerdi."
"Bensiz mi?"
"Acil çıktılar, sana haber verecek zamanları olmadı."
Hızlıca telefonu elime alıp Cat'i aradım. Birkaç çalış sonra telefonu açmıştı.
"Sorun yok ben iyiyim Magnus, sadece bir saldırı oldu."
"Kim yaptı?" Dedim sinirle. "Neler oluyor?"
O sıra telefon el değiştirdi ve kulağıma Ragnor'un sinirli sesi doldu.
"Senin koruduğun o manyak büyücü yaptı!"
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Onu gördük Magnus." Dedi Cat sakin bir ses tonuyla. "Yani o olduğuna emin değiliz ama çok benziyordu. Büyüsü... Büyüsü yeşil renkliydi ve..."
"Hayır o olamaz." Dediğimde Ragnor "Sen aptalsın ama bu aptallığının cezasını Catarina çekiyor." Diye bağırdı ikinci kez.
"Onu aramam lazım." Diyerek hızlıca telefonu kapadım ve Alec'in numarasını buldum. Sinirden ellerim titriyordu resmen.
Birkaç deneme sonucunda onu arayabilmiştim. Üç dört çalış sonrası telefon açıldı Ve Alec'in uykulu sesi doldu kulağıma.
"Rüyana filan mı girdim gölge avcısı."
"İki dakika ciddi ol ve düzgün konuş benimle." Dedim sinirimi kontrol etmeye çalışarak.
"Neler oluyor?"
"Senden hiçbir zaman şüphe duymadım Alec ama... ama eğer beni kandırdıysan..."
"Magnus şu olayı düzgün anlat."
"Az önce Cat saldırıya uğradı ve... ve bunu yapan kişinin sana çok benzediğini söylüyor. Büyüsünün rengi yeşilmiş ve..."
"Ben değildim. Bak... buraya gel ve sana her şeyi ispat edeyim..yalnızca lütfen bana güven ve buraya gel."
"Şu an sana güvenip güvenmemek konusunda kararsızım ama geleceğim. Sadece... bir şans vermek için. Ama yanlış bir şeyini görürsem..."
"Beni öldürürsün tamam, sadece buraya gel."
"Birazdan orada olurum." Deyip telefonu kapadım. Yalan söylemediğine inanmak istiyordum. Beni kandırmadığını düşünmek istiyordum.
Hazırlanıp aceleyle evden çıktım. Yolda giderken tüm ihtimaller gözümün önüne geliyordu.
Onun yanında gittiğim zaman her şeyi kabul edip beni öldürebilirdi ama şu an bu ihtimal umrumda bile değildi.
Bana saldırmaya çalışırsa karşılığını alırdı.
Sokak aralarından birisine saptığım zaman karşımda onu görmüştüm, Alec'i.
Ellerinden yere kanlar akıyordu.
"Doğru tahmin Magnus, her şeyi ben yaptım." Demişti elindeki kanı duvara sürmeye başlayarak. "Ama küçük arkadaşın biraz şanslıydı, onu öldürme fırsatım olmadı."
Elime bıçaklarımı alacağım sıra aniden beni büyüsü ile duvara yasladı.
"Magnus lütfen, o kadar aptal değilim." Bana yaklaştıkça onu daha net görmeye başlamıştım. "Ama sen aptalsın. Cidden... cidden seninle ilgileniyorum mu sandın? Aptal bir oyuncaksın benim için. Tıpkı diğerleri gibi."
"Biraz daha yaklaşsana."
"Neden?"
"Bir kısma çok takıldım da, tam gözlerinin içine bakarak söylemek istiyorum."
Bana yaklaşıp birkaç santim uzağımda durdu ve gülümsedi.
"Bunlar son sözlerin, ona göre söyle ne söyleyeceksen?"
"Sen kimsin?" Dedim ciddi bir ses tonuyla. Bunu dememle neredeyse kahkaha atacaktı.
"O kadar mı tanıyamadın beni?"
"Aksine Alec'i çok iyi tanıyorum. Mesela boynundaki yılan dövmesinin sola değil sağa baktığını biliyorum. Büyüsünün yeşil olduğunu biliyorum ama senin büyünden daha koyu olduğuna eminim. Ayrıca... Alec bana genelde Mags der ve sen geldiğim andan beri bana ismimle hitap ediyorsun. Şimdi sana soruyorum, sen kimsin ve neden Alec'in kılığında cinayetler işliyorsun? Aslında... birkaç tahminim var." Dedim gülerek. "Sanırım Alec senin canını çok yaktı önceden. Üzüldüm senin adına."
Benden uzaklaştıktan birkaç saniye sonra görüntüsü değişmeye başlamıştı. Şimdi karşımda, sarı saçlı ve yeşil gözlere sahip bir kadın duruyordu.
"Sanırım sandığımdan daha zekiymişsin sen. Ama çok acı ki birazdan seni öldüreceğim."
Ellerinden birisini yanıma koydu ve saçlarımla oynamaya başladı.
"Alec sende ne buluyor anlamıyorum, onun çekim alanına girmiş gibisin. Seni elde etmeden peşini kesinlikle bırakmayacak. Ama sorun değil, bu gece son gecen olacak çünkü."
"Neden bunu yapıyorsun?"
"Çünkü zamanında benimle çok güzel oynadı ve intikam istiyorum. Göremiyor musun Magnus, seninle de oynamak istiyor. Çünkü Alec böyledir, bir süre sonra sana tekmeyi basacak. Onun yatağına bir kere giren kişinin ikinci kez girme şansı neredeyse yoktur, eğer yeterince iyi değilsen durum böyle."
Eliyle yavaşça yüzümü okşadı.
"Ve sen son derece masum duruyorsun, bence seni bu durumdan kurtardığım için mutlu olmalısın."
"Ne kadar mutluyum anlatamam."
"Belki Alec senin arkandan bir süre üzülür ama unutacaktır. Her zaman unutur. Çünkü o sonsuz bir hayata sahip Magnus ama sen... sen onun için geçici bir heves olmaktan öteye gidemezsin. Gidemeyeceksin de zaten."
Elini karnımın üstüne koyması ile karnıma bir acının saplanması bir oldu.
"Ama önce seninle biraz eğlenelim ne dersin?"
Elini biraz yukarıya çekip tam göğüsüme elini bastırdı. Göğüsüme binlerce iğne batırılıyor gibi hissediyordum.
"Aslında cidden sevimlisin." Dedi bir yandan dudaklarımla oynarken. "Çok yazık olacak sana. Belki başka zaman karşılaşsak seninle zevkli şeyler yaşayabilirdik."
Dudaklarıma küçük bir öpücük kondurdu ama bunu yapması ile dudaklarım yanmaya başlamıştı.
İlk defa kendimi ölüme bu kadar yakın hissediyordum.
...