Yağmur damlaları yeni evimin çatısını tırmalıyordu. Zorlukla birkaç kanalı çekebilen televizyonumun kapatma düğmesine bastım ve yüzümü koltuğa gömdüm. Yağmurun sesini seviyordum. Buraya gelirken itiraz etmememin temel nedeniydi belki de. Ne rahatsız edici ne de çok sessiz. Aksi durumda, işin içinde yağmur ya da benim için neden sayılabilecek herhangi bir şey olmasaydı bile, itiraz etmeyecektim. Bunu aşmıştım çünkü babama göre onun mesleği bunu gerektiriyormuş. Ona ayak uydurmak zorunda olan ise annem ve bendim.
Bahçe kapısı açıldı ve annem içeri girdi. Islak pantolon paçalarını önemsemeden yanıma kadar yürüdü. Onu parkelerin suya dayanıksızlığı konusunda uyarmayı düşündüm ancak kendini koltuğa atınca bunu pekte önemsemediğini anladım.
"Hava soğuk mu?" diye sordum.
"Biraz serin. Daha çok ıslak." Yüzünü buruşturdu.
"Hmm..."
Annem ile yalnızken konuşmamız daha öteye gidemezdi. Bu hep böyleydi. Bir neden yoktu. Garipti çünkü annemin anlatacak çok fazla macerası olduğuna emindim. Babam aramıza katıldığında ise işler değişirdi. Annem daha neşeli, daha konuşkan bir insana dönüşürdü. Ben de öyle. Onu hiçbir zaman suçlamadım. Nedenini biliyordum. Biz aynıydık, birbirimizi tamamlayamamak gibi bir sorunumuz vardı.
"Sıkılıyorsun değil mi? Üzgünüm."
"Sadece bugünlük. Yarın daha yoğun olacağım."
"Evet. Eğer yarın başlamak istemiyorsun söylemen yeterli."
"Okula çok ara vermek hoşuma gitmiyor."
Başını salladı ve pantolonun paçalarını üste kaldırdıktan sonra bahçeye dönmek için yanımdan ayrıldı. Bende biraz daha düzenleme yapmak için odama çekildim. Edebiyat klasiklerimi kolide unuttuğumu fark ettim ve kitaplığımda onlara hemen yer ayırdım. Birkaç saat daha kitaplarımı kategorilere ayırmak ile oyalandıktan sonra akşam yemeği için mutfağa indim. Mutfak, evin diğer odalarına göre daha karışıktı. Annemin aldığı yeni fırın ve mutfak robotu kutularından çıkmamış halde bekliyordu. Kitabını okumaya odaklanmış babamın yanına ilerleyip bir sandalye çektim ve oturdum. Ne okuduğunu öğrenmek için biraz eğildiğimde beni bu eziyetten kurtarmak istercesine kitabı elime sıkıştırdı.
"Neden gözlüklerini takmayı denemiyorsun?"
"Yarın takacağım, söz veriyorum," dedim, konuyu kapatmasını umarak.
"Elbette takacaksın. Ancak seni uyarıyorum. Ne kadar çok ihmal edersen, o kadar uzun süre bununla uğraşmak zorunda kalırsın."
Kahvesinden bir yudum aldı ve keyifle gülümsedi.
"30 yaşında, yetişkin bir bayan olduğunda seni kalın çerçeveli bir gözlük takarken görmek için sabırsızlanıyorum." Başımı çoktan incelemiş olduğum kitaptan kaldırdım.
"Evet, ben de senin saçlarının nasıl döküldüğünü izleyeceğim," dedim ve güldük.
Beraber biraz daha vakit geçirdikten sonra odama çıktım. Temiz ve ferahtı. Duvar boyasını babam seçmişti. Pas rengi. Yatağım ise büyüktü. Odamın büyük bir alanını kaplıyordu.14.yaş günümde büyük annem bana bu yatağı hediye etmişti. Bir de şu an üzerinde bulunan şeftali rengindeki örtüyü. Geriye kalan dar alanda ise birkaç sene önce antika satan bir dükkândan aldığım tek kapaklı komedin duruyordu. Bu eski şeyi eve getirdiğimde annemin çok mutlu olduğunu hatırlıyorum. Hatta uzun bir süre boyunca bana bodrumdaki eski mobilyalardan istediğimi alabileceğim konusunda hatırlatmalar yapmıştı.
Penceremle arasında çok az bir mesafe bulunan sokak lambası odamın neredeyse tamamını aydınlatmıştı. Annemin bu odayı bana vermesinin temel nedeni de bu sokak lambasıydı aslında. Geceleri çok fazla uyanıyordum ve bu elektrik tüketimini iki katına çıkarıyordu. 13 yaşındayken annemle babama durumu anlatmayı, saatlerce karanlıkta oturamayacağımı söylemeyi denedim, onlar ise uyumama yardım edecek ilaçlar kullanmamı önerdiler. Sonuç olarak, eğer ışığa ihtiyaç duyarsam perdemi aralamak yetecek ve tasarruf yapacağız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT
WerewolfKurt'un gözleri tanıdıktı. Seth Clearwater & Bree Tanner *Alacakaranlık Hayran Kurgu* -Tamamlandı-