Sabah, uzun bir süre yatakta düşündüm. Dün gece gerçekten bir kurt görüp görmediğim konusundaki şüphelerim neredeyse delirmeme sebep olacaktı. Bir kere görseydim, duysaydım inanabilirdim belki ancak bunun iki kere olması gerçek olduğuna inanmamı neredeyse imkânsız kılıyordu. Uzun yıllardır, yakınında bile kurtların bulunmadığı bir kasabada devasa büyüklükte bir kurt görmek mantıksızdı. Evimin önünde gördüğümü de ekleyecek olursam işin içinden çıkamaz hale geliyordum. Bu yüzden çılgın düşüncelerimi birkaç gece sonrasına sakladım. Belki tekrar görürsem, ya da gece uyanırsam...
Banyoya gidip neredeyse yarım saat kadar duşun altında kaldıktan sonra ancak kendime gelebildim. Saçlarımı tarayıp açık bıraktım ve bordo renginde bir kazakla, siyah pantolonumu giyindim. Son anda gözlüğümü takmayı unuttuğumu fark ettim, taktım ve mutfağa indim.
Annem uzun zamandır ilk defa kahvaltı hazırlamıştı. O, bu tür ev ile alakalı konularla pek ilgili olmazdı. Bundan şikâyet ettiğimden değildi ancak yine de şaşırmıştım. İyi kızarmış bifteğin kokusunu içime çektim ve sandalyelerden birine oturdum.
"İşe gitmiyorsun sanırım."
"Hayır, gideceğim." Tavadaki bifteği keyifle çevirdi ve devam etti. "Benimle gelip gelemeyeceğini merak ediyordum." dedi, tereddütle.
Bir türlü parçalamayı başaramadığım bifteğimle mücadele etmeyi bıraktım ve dikkatimi anneme verdim.
"Tam anlayamadım, anne." Bifteğini tabağına yerleştirdikten sonra karşıma oturdu.
"Şu sera işi... sanırım yardıma ihtiyacım var." dedi, gözlerini kaçırarak.
"Gönüllü çalıştığını sanıyordum."
"Gönüllü çalışıyorum ve bunun için de memnunum. Orayı güzel bir hale getirmek için çok çaba harcıyorum. Çalışanların çoğu haftaya işe başlayacak. Sadece bir kereliğine, yardıma gelmende bir sakınca var mı?"
"Elbette hayır." dedim anında. Okula gitmemek için oldukça hevesliydim.
"Teşekkür ederim." dedi çekingenlikle. Bir şey söylemedim.
Annem ara sıra okulum hakkında sorular sordu. Konu yağmurlu, soğuk havalara ve okula yürüyerek gitmem konusuna geldiğinde bana bir araba almak istediğini söyledi. Ona, buna hiç gerek olmadığı konusunda uzun bir konuşma yaparak araba istemediğimi açıkça belirttim. Yürümek iyiydi.
Oldukça sessiz geçen kahvaltımız bittikten sonra annemin beyaz Audi'sine bindik. Yaklaşık yarım saat kadar bir yolculuktan sonra sera gözükebildi. Thriftway'in yalnızca birkaç bina ilerisinde kalıyordu. Mutfak alışverişini neden annemin yaptığını anlayabiliyordum şimdi. Thriftway, Forks yerlilerinin alışveriş marketiydi.
Arabadan indiğimde koluma asmış olduğum yağmurluğumu sırtıma geçirdim. Burası diğer kesimlere göre en soğuk olan yerdi sanırım.
Rüzgâr, zaten yeterince karışık olan saçlarımı daha fazla karıştırmadan, içeri girdim. Burası bir seraya göre oldukça küçüktü. Daha büyük bekliyordum ancak değildi. Çok fazla yeşillik vardı ve biraz da göz yorucuydu. Ortadan, çıkış kapısına doğru sadece iki kişinin geçebileceği bir yol uzanıyordu. Bunun dışında, bitkilerin arasındaki ince aralıkları saymazsak başka yürüme alanı yok gibi gözüküyordu.
Üstüme tırmanan klostrofobiyi hissedebiliyordum. Annem, beni yanındaki birkaç kadınla tanıştırdıktan sonra onlardan uzaklaştım ve daha rahat olabileceğim bir yere geçip bitkileri incelemeye başladım. Bazıları henüz gelişmemişti. Sadece yaprakları vardı. Bunların dışında daha çok biber, az miktarda ise domates yetiştiriliyordu. Küçük olmasına rağmen buraya ısındığımı hissettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT
Про оборотнейKurt'un gözleri tanıdıktı. Seth Clearwater & Bree Tanner *Alacakaranlık Hayran Kurgu* -Tamamlandı-