"Pekâlâ, bu konuyu güzelce gözden geçirmeliyiz." Babam attığım bıkkın bakışlara rağmen devam etti. "Bizler senin ebeveynleriniz ve bu çok önemli bir konu."
"Baba, bununla ilgili kararımı size söyledim zaten."
"Son derece niteliksiz ve düşünmeden verilmiş bir karar."
"Pekâlâ," dedim sırtımı koltuğa yaslayarak. "Hoşunuza gitmediği için üzgünüm."
"Tanrı aşkına Bree Tanner, asilik yapmak için ergenliğinin son dönemlerini mi bekledin?"
"Tatlım," dedi annem, babamın kolunu sıvazlayarak. "Onun üstüne gitmeden konuşsak daha iyi olur."
"Bakın, asilik yaptığım falan yok. Sadece kararıma saygı duymuyorsunuz."
Birkaç gündür ailemizin gündeminde ben vardım ve onlara sürekli açıklamaya yapmak ve beni ikna etme çabalarını dinlemek günden güne daha can sıkıcı bir hal alıyordu.
"Neden?" diye sordu annem ve cevap verdim, belki yüzüncü kez.
"Çünkü burayı seviyorum; burda yaşamak ve buraya yakın bir üniversiteye başvurmak istiyorum."
"Ama Portland'a gidebilirsin, biliyorsun." Babamın savunmaya geçmesi uzun sürmemişti. "Orda birkaç tanıdığımız var, büyükannen oraya yakın ve çok daha kaliteli okullarda okuma şansın olabilir."
"Ben burdan ayrılmayacağım."
"Bak burası çok güvenli ve sakin bir yer ancak imkanların kısıtlı olabilir."
"Baba, umrumda bile değil. Ben burada olacağım ve harika olmasada orta halli bir üniversiteye gideceğim. İstediğim tek şey bu."
"Burayı neden bu kadar sevdiğini anlamıyorum," dedi babam pes ederek. O an annemin pek anlamlı gözlerini üstüme diktiğine emindim; bu nedenle gözlerimi onun olduğu taraftan özellikle kaçırdım.
"Seviyorum," dedim omuz silkerek. "Kalmam için yeterli değil mi? Birkaç yıllığına olsa dahi burdan uzaklaşmak istemiyorum. Önemli olan şu an ve ben şu an burda olmalıyım."
"Her neyse," diyerek ayaklandı babam. "Civardaki okulları biraz araştıracağım o halde."
Ona sessizce teşekkür ettikten sonra peşinden bende kalktım ve hızlıca odama çıktım. Annemin gözleriyle beni takip ettiğini bilmem için arkama bakmam gerekmiyordu. Bazen tahammül edilemeyecek kadar baskı yapmayı nasıl becerebildiğini düşünüyordum.
Annem fazla endişeliydi, her konuda. Bu duygusunu ise insanların üstüne giderek dışarı vuruyordu. Sorun şuydu ki, benimli ilgili her konudan endişe duyuyordu. Bir şekilde aydınlatmak istediği meselelere ulaşmayı başarıyor ve kavga etmemize neden oluyordu. Onu tamamen haksız buluyor değildim; çocuğunun omzunda kocaman bir kesikle karşılaşan her anne bu şekilde davranırdı. Sadece aynı şeyleri önemsemiyorduk ve doğrusu, uzun bir süredir pek çok şeyi umursadığım söylenemezdi.
Yatağıma uzandım ve gözlerimi kapatıp birkaç saniye iç geçirdim. Yağmur damlaları camımı tırmalarken buna şiddetli bir gök gürlemesi eşlik etti. Forks ıslanıyordu, her zaman ki gibi. Bana hiç iyi gelmemesine rağmen burayı ne kadar sevdiğimi düşünüyordum. Bu küçük, soğuk, kasvetli ve yeşil kasaba çok şey anlam ifade ediyordu. Her köşesini düşünüyordum ve bu bana inanılmaz bir acı veriyordu. Sürekli hissettiğim bu şey, bir telefon ile bölündü bu sefer. Yataktan kalkıp cep telefonuma uzandım.
"Hey, merhaba," dedi Sophia tiz sesiyle.
"Merhaba, nasılsın?"
"Ah, iyi, sanırım. Bilirsin, şu başvuru mektupları..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT
Loup-garouKurt'un gözleri tanıdıktı. Seth Clearwater & Bree Tanner *Alacakaranlık Hayran Kurgu* -Tamamlandı-