Ertesi gün, Seth Clearwater gelmedi. Peşimde dolanmasını beklediğimden değil ama en azından bir şekilde varlığını belli edebileceğini ummuştum. Beni eve bıraktıktan hemen sonra yaptığım ilk şey odamın penceresini aralamak olmuştu ve o pencere günlerdir kapanmamıştı. Odamdaki sıcaklık tamamen kaybolmuş, Forks'un tüm dondurucu soğukluğu içeri dolmuştu. Bunu neden yaptığımı bilmiyordum. O, geceleri çevremde olduğunu söylediğinden beri aklımdaki tek düşünce penceremi açık bırakmaktı. Sanki onun her an içeri girebilme ihtimali varmış gibi.
Oysaki Seth Clearwater'ı, beraber geçirdiğimiz akşamdan sonra hiç görmemiştim. Sabah kalktığımda bir saat boyunca ona ait herhangi bir işaret aramıştım ancak onun evin yakınından bile geçmediği açıkça belliydi. Ya da artık bir şeylerin farkında olduğumu bildiği için daha dikkatli davranıyordu.
Sonunda her yerde onu aramayı kestim ve hafta sonuma odaklanmaya çalıştım. Seth benim göremeyeceğim bir yerden beni gözlüyorsa, ona takıntılı biri olarak görünmek isteyeceğim en son şeydi. İkimizin de bir hayatı ve yapması gereken işleri vardı. Pekâlâ, benim için bu iş kısmını sadece ödevler oluşturuyor, bu da pek vaktimi almıyor olsa da Seth'in nasıl bir yaşamı olduğunu biliyordum. Şimdiden çuvallayamazdım.
Ödevlerimi bitirdikten sonra, İngilizce dersime giren Bay D'cruz "un ikinci dönem için dağıttı okuma listesinden bir kitap seçtim ve internette biraz araştırdım. Annem aradığında ise hazır pizzalardan birini fırına veriyordum.
Merhaba, Anne," dedim fırının kapağını kapattıktan sonra
"Nasılsın Bree? Kendi başının çaresine bakabiliyor musun?" Sesindeki neşe fark edilmeyecek gibi değildi. Bir an büyük annemle barıştıkları izlenimine kapıldım. Yine de ona bunun hakkında bir şey sormayacaktım. Sonunda konu dönüp dolaşıp Seth'e geliyordu çünkü.
"Elbette." Onun Elizabeth Tanner olduğunu hatırladım ve itiraf ettim. "Birazdan pizza yiyeceğim." Nasıl olsa bir şekilde anlayacaktı.
"Birkaç günlüğüne gittim diye sağlıksız beslenmen gerekmiyor." Sesindeki neşe bir anda kaybolmuş, yerini her zamanki disiplinli ses tonu almıştı.
İç geçirdim.
"Bu sondu anne, söz veriyorum. Ne zaman geleceksiniz?" Tüm gün evde tektim, Seth Clearwater yoktu ve Forks'un hava koşullarından olsa gerek, televizyon bile her kanalı çekmiyordu.
"Yarın geleceğiz. Bu kadar uzun sürdüğü için üzgünüm. Aklım sürekli sendeydi."
"Hayır anne. Eğlenmene bak ve büyükannemle vakit geçir."
Telefonu kulağımla omzumun arasına sıkıştırdım ve onu dinlerken portakalları kesmeye başladım. İç çekti. Gülümsediğini tahmin edebiliyordum.
"Dikkatli ol," dedi ciddiyetle. "Yatmadan önce oturma odasının ışığını ve televizyonu açık bırak."
"Anne." Bıkkın bir ses tonuyla devam ettim. "Forks'ta son yıllarda işlenen suç oranlarından haberin var mı?" Bu söylediğimde elimde olmadan o tablo gözümde canlandı ve paranoyak davrandığım tatil günlerimi hatırladım. Seth sayesinde yaşadığımız yerin ne kadar güvenli olduğunu biliyordum en azından. "Senden daha güvende olduğumdan şüphen olmasın."
"Sen yine de dediğimi unutma," diye ısrar etti. Ona söylediklerini aklımın bir köşesine kazıdığıma dair söz verdikten sonra daha gündelik şeylerden bahsettik ve çok geçmeden telefonu kapatıp yemeğimi yemeye başladım.
Annemler gelene kadar can sıkıntısını gidermek için bir şeyler yapmam gerekiyordu ve ortada bir Seth Clearwater olmadığı için bende tüm günümü La Push kumsalında kitap okuyarak geçirdim. Bunu yapacak cesareti nasıl bulduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu ancak bildiğim tek şey buraya taşındığımızdan beri La Push kumsalında kitap okumayı ve şu an daha da ağır basan, Seth Clearwater'ı görmek istediğimdi. Onunla karşılaşırız diye düşünmüştüm ancak saatlerce gözlerimle La Push kumsalını taramama rağmen elime geçen tek şey güneş ışınlarına maruz kalmış, kızarık ve yorgun gözlerimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT
Loup-garouKurt'un gözleri tanıdıktı. Seth Clearwater & Bree Tanner *Alacakaranlık Hayran Kurgu* -Tamamlandı-