Daha iyi günlerim olmuş muydu? Kesinlikle.
Acı çekiyordum. Birini sevmek, Seth Clearwater'ı sevmek tahmin ettiğimden çok daha ağır bir yüktü. Ancak öylesine güzeldi ki... Sevgi çok güçlü bir histi. Sizin için iyi amaçları olmayan birinden bile bir kere sevdikten sonra nefret etmesi bu kadar güçken, yaşamının her dakikasını sizi düşünerek geçiren birinden nefret edebilir miydiniz?
Kendimi bildim bileli, en zor anlarda yardımıma koşan bazı rahatlatıcı düşüncelere sahiptim. Bunlardan biri ne kadar şanslı bir nesil olduğumuzla ilgiliydi. Savaşlar görmemiş, açlıkla mücadele etmemiş ve toplu katliamlara şahit olmamıştık. Dünyada ne kadar büyük mücadeleler verildiğini hatırlamak benim savunma mekanizmamdı. Ancak diğer herkes ne yaşarsa yaşasın, başınıza gelen en kötü şey sizin felaketiniz oluyordu. Bunun bir derecesi ya da mutlak ölçütlere göre bir değeri olamazdı. Acı, acıydı ve bazı acılara hiçbir savunma mekanizması işlemiyordu.
Diyeceğim o ki; onu deli gibi özlüyordum. Eksikliği karnıma sancılar girmesine neden oluyor, hayatımı anlamsız kılıyordu. Hissettiklerim birçok durumun yanında basit duygusal sızlanmalar gibi görünse bile artık bu düşünceye katıldığımı sanmıyordum. Belki de sevgi evrendeki en güçlü şeydi ve ondan gelen her türlü kırıklık yıkıcı bir etkiye sahipti.
***
Öğleden sonra evde durmamak için özellikle çaba gösterdim. Annem bugün çalışmayacaktı ve son zamanlarda aramızda geçenlere bakılırsa doğru bir karar vermiştim. Ona karşı acımasız değildim, onu hala çok seviyordum. Sadece bu sefer gerçekten bana güvenmesi ve beni anlaması gerekiyordu. Benim istediğim bu iki şeyi onunda kendi adına istediğine emindim ancak desteğe ihtiyacı olan bendim, öncelikliydim çünkü birde aile boyutunda bocalayamazdım.
Böylece birkaç şey almak için Thriftway'e gitmeye karar verdim ve üstüme bordo rengindeki ince ceketimi giyip evden çıktım. Ceketi bana kısa süre önce doğum günümde annem almıştı. Onun olmadığı, birçok beklentiyle doldurulmuş ancak hayal kırıklığı ile sonuçlanmış kötü bir gün. Bunu düşünmemek için yola odaklandım; araba sürmek işe yarar bir kaçış yoluydu.
Thriftway'e geldiğimde yağmur araba camını ıslatmaya başlamıştı bile. Hemen arabadan indim ve markete girdim. Ne alacağımla ilgili bir fikrim olmadığı için gezinmeye karar verdim. İçerisi pek kalabalık değildi; gerçi Forks kasabasının nüfusu ne kadardı ki zaten, değil mi?
Önce şekerleme reyonunda biraz gezindim ama elim hiçbir şeye gitmeyince lezzetli kokular beni pastane reyonuna yöneltti. Son zamanlarda yemekle aram iyi değildi ancak gördüğüm kocaman bir keki sırf güzel şeyler hissettirdiği için aldım. İnternette daha önce reklamlarını görmüştüm ve tüm rekor çalışmaları bir kenara, Quileute'ler için böyle bir keki yemenin çocuk oyuncağı olduğu düşüncesi beni eğlendiriyordu. Acınası bir mutluluktu bu. Hala aylar öncesinde sahip olduğum hayata karşı olan bağlılığım ve takıntımdan kaynaklıydı. Hala o zaman diliminde yaşıyordum ve Seth beni kendi dünyasından hiç çıkarmamıştı. Oysa bu hastalıklı bir düşünceydi ve hasta gibi düşünmek umurumda bile değildi.
Keki market arabasına attım ve ilerledim. Beni durduran şey gördüğüm tanıdık bir yüz oldu. Ben ona bakarken o da beni fark etmişti. Neredeyse boynuna atlamak istedim ancak içim şüphe ve çekingenlik duygusuyla kavruluyordu sanki.
"Merhaba Kim," dedim. Kocaman gülümsemesiyle karşılık verdi ancak benim gibi çekingendi.
"Hey," dedi. "Merhaba."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KURT
LobisomemKurt'un gözleri tanıdıktı. Seth Clearwater & Bree Tanner *Alacakaranlık Hayran Kurgu* -Tamamlandı-