"A-anlamadım? N-ne dediniz?" Kadın bebeğin ağlamasını dindirmeye çalışırken bir yandan bana bakmaya çalıştı ve dediği şeyi tekrarladı."Arda... Arda Kurt." Ellerim titriyor ve daralmaya başlamıştım. İyi değildim!
"D-derya?" Beyza'nın korkak ve endişeli sorusu üzerine buğulanmaya başlayan gözlerimi ona çevirdim.
"İyi misin?" Başımı 'hayır' anlamında her iki yana salladım. Değildim çünkü! Karşımda sevdiğim adamın çocuğu dururken ne kadar iyi olabilirim ki!
"B-ben, la-lavaboya gideyim." zor güç dediğim şeyden sonra acilden koşarak çıktım.
Sevdim ben, sadece sevdim. Suç mu işledim? Suç ise niye diğer insanlara suç olmuyor da bana oluyor? Ben Ardaya zarar vermedim ki! Onu bunaltmayayım diye yakın bile durmadım ona.
"Yavaş!" Aniden sert bir cüsseye çarptım. Tam yere düşecekken belimde hissettiğim eller sayesinde düşmekten son anda kurtuldum. Kime çarptığıma bakmak için kafamı yerden kaldırdığımda Ahmet hoca ile karşılaştım.
"B-ben, ö-özür dilerim hocam." Ahmet hoca bana şaşkınca bakarken gözyaşlarım daha fazla gözlerimde duramadı ve yanaklarıma doğru inişe geçti.
"Ne oldu sana? Niye ağlıyorsun?" Kaşlarını çatmış, sorgular bir halde bana bakarken beynim, ağlamama emrini bedenime daha fazla veremedi ve o anda güçlü bir hıçkırık koyverdim.
"Şştt, ağlama." Ellerini omzuma koydu ve bana destek vermek istercesine sıktı. Ama bu yaptığı şey ile kendimi daha fazla koyvermeme neden oldu bu yüzden de kollarımı Ahmet hocanın kollarının altına sardım. Bir süre öylece durup kaldı ama ardından o da bana kollarını sardı.
"Ne oldu sana birden böyle? 20 dakika öncesine kadar böyle değildin." Aslında her zaman içimde hüzün var ama ben bu hüznü belli etmiyorum. Bazı kişiler bir şey olduğunu anlayıp beni sıkıştırsa da ben, kenara kestirip atıyordum.
Bir süre daha sarılı bir halde kaldıktan sonra ağlamamın biraz olsun dindi ve kendimi geri çektim. Ben kendimi geri çekince Ahmet hoca da kendini geri çekti ve meraklı bakışlarla bana bakmaya başladı.
"Şey, hocam." dedim, sesimin titrememesine özen göstererek.
"Evet?"
"Ben... Ben bugün nöbete kalmasam olur mu? Eve gidip biraz dinlensem? Kendimi pek iyi hissetmiyorum da." Burnumu çektim ve sağ elimin tersiyle de yanaklarımdaki yaşları sildim.
"Peki, öyle olsun. Ama neden böyle olduğunu anlatacaksın!"
"Ama hocam..."
"İtiraz istemiyorum. Git ve kendini toparlayana kadar gelme! Hastalara bakamazsın sen bu kafayla." Yüzüme ciddi bir ifade ile bakınca yutkundum.
"Tamam mı?" Uyarır tonda çıkan sesine karşılık başımı salladım.
"Tamam." Son bir kez arkamı döndüm ve sevdiğim adamın oğlu Efe'ye baktım.
Acaba ben gittikten sonra bir kez olsun beni düşünmüş müydü? Bir kez olsun 'bu kız niye gitti?' diye düşünmüş müdür? Bir kez olsun sorgulamış mıdır? Bir kez olsun üzülmüş müdür? Bir kez olsun kendini suçlamış mıdır?
Aslında Şeymadan bebeğinin olacağını öğrendiğinde beni düşünmemiştir bile. Zaten bunu, ben gittikten 1 hafta sonra açılan boşanma davası ile çok net anlayabiliyordum.
2 YIL ÖNCE
"Vay be abla, sen de baya sabırlıymışsın. O adamın çapkınlıklarıyla iyi susmuşsun. Başka biri olsa susmazdı." Gülümsedim. Belki de haklıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK BORCU'M
ChickLitGözyaşlarına yenilerini eklerken, devam etti Derya sözlerine. Bu seferkiler bağırma, kırma değil de şiirsel anlatımdı. Yıkmak, dağıtmak bir işe yaramıyordu kendisini anlatmasına. Belki bu sözler anlatırdı, ha? "Bana seni gönder uzaktan Düşlerinle ya...