"Kafayı yiyeceğim, nerede Derya?!"Ahmet karakolun koridorunda bir ileri bir geri giderek bağırıyor, Alkan ise peşinden gelerek onu sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Abi, Allah aşkına bir sakin ol. Bulacağız."
"Ne zaman bulacaksın Alkan? Kaç saattir ortada yok! Babamın verdiği yerlere de baktık ama yok! Yer yarıldı da içine mi girdi bunlar?!"
"Öfkeni anlıyorum ama böyle yapmak bizi Derya'ya ulaştırmaz."
Alkan biraz etrafına bakındı. Karakoldaki tüm polisler onlara bakıyordu. Özellikle de bağırıp çağıran Ahmet'e.
"Gel benim odama, orada konuşalım. Buradakilerin dikkatini dağıtmayalım." Alkan'ın cümlesiyle Ahmet de etrafına baktı. Gerçekten burada bağırarak rahatsızlık vermekten başka bir şey yapmıyordu. Biraz sakinleşmeye ihtiyacı vardı.
Derin bir nefes alıp verdi ilk önce. Daha sonra elini saçlarına atıp biraz karıştırdı ve büyük adımlarını Alkan'ın odasına doğru yönlendirdi. Odaya geldiğinde kendini Alkan'ın masasının önündeki koltuğa atıp başını geriye doğru yasladı. "Beceriksizin tekiyim." Dedi kendi kendine.
"Ne?"
Oturmaktan da sıkıldı Ahmet. Duvarlar üstüne üstüne geliyordu. Dayanamadı. Bu seferde Alkan'ın odasının içinde turlayarak bağırmaya başladı. "Beceriksizin tekiyim! Biz bu yalancı evliliği niye yaptık Alkan? Derya'yı o adamlardan uzak tutmak için. Ama işe yaradı mı? Hayır! O zaman bu yalancı evliliği niye yaptık biz? Boşu boşuna kızın hayatıyla oynamış oldum. Onu korumayı beceremediysem ne diye yaptık bunu?"
"Abi yeter! Durmadan aynı şeyleri tekrarlama! Durmadan 'bu evliliği niye yaptık' diyorsun. Senin bir suçun yok. Bu olay olmadan önce gayet güzel koruyordun. Sadece bir kez koruyamadığın için suçlu olmuyorsun. Her zaman koruyabileceksin diye bir şey yok. Her zaman her şeyi mükemmel yapamayız. Sakin ol artık."
Alkan'ın cümlelerinden sonra kalktığı koltuğa yeniden oturdu. Başını ellerinin arasına alıp ellerini saçlarına daldırdı. Sakin olmalıydı. Alkan haklıydı. Böyle yapmak onu Derya'ya ulaştırmazdı. Sakin olmalıydı...
✓✓
Derya, bir sandalyeye bağlanmış vaziyette baygın yatıyordu. Kemal, Yakup ve Cengiz onu uzaktan izliyordu. Nefretle. Yeğenlerine kavuşma gününü bekliyorlardı. Güvenmiyorlardı Derya'ya. Kendilerini oyaladığını düşünüyorlardu. Ama onlar kararlıydılar. Ne olursa olsun yeğenlerine kavuşacaklardı.
Bulundukları yere bir ses yaklaşıyordu. Ayak sesleri. Kemal de, Yakup da, Cengiz de gelenin kim olduğunu gayet iyi biliyorlardı. Geçen sefer gelmesine engel olmuşlardı. Ama bu sefer onu kimse tutamazdı. Çıkıp yüzleşecekti gerçeklerle. Ve bu üç adam ona engel olmayacaktı.
Giderek yaklaşmıştı o kişi. Yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı... Ve artık o kişi üç adamın arkasındaydı. Ama bu üç adam dönüp ona bakmıyordu. Bunu fırsat bilip yeniden harekete geçti ve adamların önüne geçti. Şimdi ise bu öfkeli üç adamın görüş alanında iki kişi vardı.
Derya ve Zeliha.
Yılların yorgunluğuna yenik düşmek üzere gibi görünüyordu. Dik duruyordu dışarıdan bakınca. Ama içten içe yerde sürünüyordu. Yüzü soluktu. Yirmi dört yılın izleri vardı vücudunda. Zayıftı. Çok zayıf. Yemek yiyemiyordu. Gözleri ise her gece ağlamaktan şişikti. Her gece sadece doğumdan hemen sonra çekilmiş olan fotoğrafa bakıp ağlıyordu. Yavrusundan hatıra tek o kalmıştı ona. Sadece o fotoğrafa bakınıp avutuyordu kendini. Ama yapamıyordu. Bir anne için ne kadar kolay olabilirdi ki yavrusundan uzakta olmak? Daha ona doyamamışken hem de. O her gece yavrusu için ağlarken babası olacak olan o adam karşısındaki kız ile mutlu bir aile tablosu yaşıyordu evinde. Hak mıydı bu? Ne yapmıştı ki Zeliha? Cevdet'i sevmekten başka ne yapmıştı ki? Cevdet neden yavrusunu ondan koparmıştı? Niye yapmıştı bunu? Neden bunu ona yapmıştı? Hak etmemişti bunu, hak etmemişti!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK BORCU'M
ChickLitGözyaşlarına yenilerini eklerken, devam etti Derya sözlerine. Bu seferkiler bağırma, kırma değil de şiirsel anlatımdı. Yıkmak, dağıtmak bir işe yaramıyordu kendisini anlatmasına. Belki bu sözler anlatırdı, ha? "Bana seni gönder uzaktan Düşlerinle ya...