AHMET (ANIL ASAF)
Vücudumu sağ-sola sallayarak arkamda birleştirilmiş olan bileklerimdeki ipleri biraz olsun gevşetmeyi deniyordum ama işe yaradığı pek de söylenemezdi. Bu adamlar öyle bir sıkmışlar ki biraz olsun gevşetmek imkansız gibi bir şeydi.
İçeri birisinin girdiğini görünce bakışlarını ona doğru çevirdim. İçeri giren zayıf, kısa ve esmer olan bir adamdı."Vay vay vay! Birileri uyanmış, ayrıca yaramazlığa da başlamış." dedikten sonra başını iki yana sallayıp 'cık cık' sesleri çıkardı, ardından "Senin gibi uslu adama yakışıyor mu bu?" dedi.
"Kimsin sen? Derya nerede, ne istiyorsunuz ondan?" Alayla dolu kahkasını attıktan sonra ellerini cebine atıp bana doğru yaklaştı. Tam karşıma dikildiği an durdu ve dizlerini kırarak yere çömelip benim boyuma geldi.
"Senin kendini düşünmen gerekmiyor mu? Neden o kızı düşünüyorsun? Hem, o senin bir şeyin değil ki." Demek ki gerçekten doğru, Derya burada. O zaman doğru yerdeyim. Umarım Zehra'lar zamanında gelir.
"Sana ne!"
"Çok mu düşünüyorsun onu? Yoksa..." Çapkınca göz kırptı. "Onu seviyor musun?"
"Ne diyorsun lan sen! Bilip bilmeden konuşma!"
"Hadi hadi, kesin seviyorsun sen bu kızı."
"Lan bana bak saçma saçma konuşma. O pis pis sırıtan ağzını dağıtırım yoksa."
"Ee, madem onu sevmiyorsun o zaman neden buraya geldin?" Bakışlarımı ondan çektim ve başka bir yöne odaklandım. Cevap vermek zorunda değildim.
"Hem zaten güzel kız, bence kaçırma sen bu kızı." Derin nefesler alarak içimden sabır çekiyordum. Birisi şu adamın ağzının ortasına yumruk atabilir mi?
"Her neyse, bunları konuşmanın vakti değil. Zaten vaktimiz de yok." Ellerini dizlerine vurarak ayağa kalkarken "Senin uyanmanı bekliyorduk. Hadi bakalım, gidiyoruz." Adam cebinden çıkardığı bıçakla bileklerimdeki ipleri keserken ben ona kaşlarımı çatarak bakıyordum. Ne demek gidiyoruz?
Bakışlarımdaki sertliği biraz daha arttırarak adama bakarken "Ne gitmesi? Nereye?" diye sordum.
Bileğimdeki ipleri kesmeyi bitirip ayağa kalkarken kolumdan tutup beni de ayağa kaldırdı. "Polis geliyor, yer değiştirmemiz lazım."
Kolumu adamın elinden kurtarıp bedenimi ondan uzaklaştırdım. "Hiçbir yere gitmiyorum."
Belindeki silahı çıkarırken "Benim için fark etmez." demesiyle bana yaklaşıp silahı kafama vurması bir oldu.
Gerisi zaten zifiri karanlık.
**
"Ahmet abi uyan, uyan!"
"Ahmet Bey, beni duyuyor musunuz?"
Başımdaki ağrı kendisini hâlâ düğünlerdeki halay başı gibi ön safhada gösterirken zor da olsa gözlerimi aralamaya çalıştım. İki çift endişeli göz bana bakıyordu. Onları daha fazla telaşlandırmamak adına yerimde doğrulmaya çalıştım. Zehra'nın yanındaki genç polis, bana yardım etmek için elini uzatınca bir an bile tereddüt etmeden elini tutarak ayağa kalktım. Zira kendimde yalnız başıma kalkacak dermanı bulamıyordum.
"Ben Alkan komiser, iyi misiniz?" Elime başıma koyarak etrafımda kısa bir tur dönerken "iyiyim" diye geçiştirdim.
Etrafta polisler doluşmuş, başka hiç kimse yoktu. O adamlar ve Derya'da...
"Derya nerede?" Dediğim şey ile Zehra'nın yüzü anında değişti. Bir şey olmuştu belliki.
"Şey, abi..." Kaşlarımı çatarak ona doğru döndüm. "Ne var? Ne oldu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK BORCU'M
ChickLitGözyaşlarına yenilerini eklerken, devam etti Derya sözlerine. Bu seferkiler bağırma, kırma değil de şiirsel anlatımdı. Yıkmak, dağıtmak bir işe yaramıyordu kendisini anlatmasına. Belki bu sözler anlatırdı, ha? "Bana seni gönder uzaktan Düşlerinle ya...