-15-

3.8K 268 45
                                    

18 Mayıs 1960 West Riding Asylum

-Getir bakalım elini.

Küçük kız toprak olan ellerini annesini uzattı.

-Sana kaç kez dışarıda toprakla oynama dedim Kate. Bir kez olsun anneni dinlesen, diyerek yakındı genç kadın.

Yüzündeki toprak parçalarını elleriyle temizledi kadın.

-Biliyorum anne, ama bak sana ne getirdim.

Kız cebinden daha yeni açılmış bir papatyayı çıkardı. Kızın cebinde durduğundan birkaç yaprağı dökülmüş, boynunu eğmişti.

-Bunu bana mı getirdin?

-Evet, dedi kız, yüzüne düşen uzun saçları arkaya doğru iterken.

Kadın, kızının küçük parmaklarında duran papatyayı ellerine aldı. Ne zamandır dışarı çıkmamıştı. Dışarıdaki dünya ile tek bağlantısı hücresindeki demir parmaklılıklı küçük pencereydi. O da sadece gündüz ve geceyi ayırmasına yetiyordu.

Mutluydu yine de. Hastane müdürü kızının dışarı çıkmasına izin veriyordu. Tabii bu küçük geziler hastane bahçesi ile sınırlıydı. Gardiyanların gözetiminde Kate ve onun gibi minikler her gün birkaç saat dışarıda oynuyordu. Olivia ve diğer hasta anneler ise bir hapishane edası ile haftada bir dışarı çıkma iznine sahipti. Tabii onlar da tıpkı çocuklar gibi bir saat bahçede boş boş dolaşıyor sonra ise tekrar içeri girmeye zorlanıyorlardı.

Ancak bazen o izinleri bile kullanamıyorlardı. Tıpkı Olivia'nın dört haftaya yakın bir süredir dışarı çıkmadığı gibi.

Dört hafta önce dışarı çıktığında güneşi yüzünde hissediyordu. Vücudunun D vitaminine doyması için olabildiğince ışıkta duruyor ve eşsiz hazzı doyasıya yaşıyordu. Güneşten gelen ışınların her bir hücresini ısıttığını hissediyordu Yüzündeki gülümseme ise her dakika biraz daha artıyordu. Ta ki bahçe parmaklıklarının arkasından ona bakan tanımadık suratlar görene kadar.

Yüzlerini görmüyordu. Üzerlerinde siyah bir cübbe vardı. Yüzlerine iskeleti andıran bir maske takmışlardı. Kukuletalı olan şapkalarını başlarına geçirmiş, direk Olivia'ya bakıyorlardı. Olivia, birkaç saniye hayal olduğuna inanarak öylece baktı onlara. Gözünü dahi kırpmadı. Ama o kadar gerçekti ki tam karşısında durduklarına emindi. Boşta duran eliyle eskimiş hastane kıyafetinin altındaki kalın etine bir cimcik attı. 'Kendine gel' dedi içinden. Ne yazık ki yüzler kaybolmamıştı. Aksine karşısında duranlarda bir hareketlenme oldu. Etrafına baktı. Herkes kendi halinde idi. Kimse onları görmüşe benzemiyordu. Tekrar önüne baktığında göz bebekleri hafifçe büyüdü. Demir parmaklılıkları aşmış ona bakan iki çift göz gördü. Pis bir sırıtışla ona bakan yüzler tekin gelmemişti. Ancak bunun hayal olduğu gerçeğine tutunmaya çalışıyordu.

Adamlardan biri ona bir adım attığı anda geri doğru koşmaya başladı. Gardiyanların yanına birkaç saniyede vardı. Korku, şaşkınlık ve koşmanın etkisiyle nefes nefeseydi.

-Ne var, Olivia. Gene ne oldu, dedi gardiyan. Olivia, dizlerine ellerini koymuş soluk alıp verirken kızının babasına baktı. Tabii bu onun için önemsizdi. Kendinsinin dışarıda bir karısı, iki de küçük çocuğu vardı. Bu bilgileri ise diğer hastaların dedikoduları sırasında öğrenmişti.

Mide bulantısı ile ona baktı. Yıllardır ona tecavüz eden adama kimse dur dememişti. Aksine herkes halinden memnundu. Deli bir kadın kimsenin umrunda değildi ne de olsa.

-Orada..Orada birileri var, dedi parmağı ile demir parmakları işaret ederek.

Gardiyan bıkkınlıkla konuştuğu gardiyandan ayrılarak parmaklıklarla yöneldi. Parmaklıkları gözleriyle taradı.

Sil Baştan (Tom Riddle Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin