-22-

3.4K 301 49
                                    

Sadece başka bir hayatta doğmak isterdim. Sevgi dolu bir ailemin olmasını, küçük veyahut büyük kardeşlerimin olmasını, sıcacık bir evimin olmasını... Hayallerini kurduğum hayat o kadar uzaktı ki. Ne kadar koşsam da ona yetişemiyordum. Hayata bir sıfır yenik başlamıştım. Ve de kaybetmeye devam ediyordum.
Karnımdan baldırıma kadar uzanan derin yara zeminde küçük bir kan gölüne dönüşmüştü. Ben ise o kan gölünün tam ortasında yatıyordum. İç organlarım bana lanet okurcasına parçalanmış, vücudumda derin bir yara açılmıştı. Ama bunların hiçbiri yaşadığım üzüntü ve hayalkırıklığının yerini dolduramıyordu.
Birkaç kez oturduğum yerden kalkmaya çalışmış ama bunu başaramayarak o kan gölünün ortasında yatmaya devam ediyordum. Kaybettiğim kandan dolayı göz kapaklarımı zorlukla açık tutuyordum. Nefes alış verişlerim sığlaşmıştı. An be an ölüme yaklaşıyordum.
Gözlerim aynada hala bana bakan yansımaya kayıyor, kendisinin lanetler aynası olduğuna inandırıyordu adeta. Ama o gülümseme o kadar içtendi ki, kanayan kalbimin hala attığını hissetmeme neden oluyordu. Onu hem önemsiyor hemde nefret ediyordum. Ama nefretin ağırlıklı olmasını diliyor, arkasından sövüp sayıyordum.
Ne var ki bir süre sonra onu da yapamamaya başladım. Kan gölü gitgide büyümüş, gözlerim ise onunla orantılı olarak kapanmaya başlamıştı. Hayatta olduğumu tek tük atan kalbimden hissediyor, bir yardım eli için Tanrı'ya dua ediyordum.
Dudaklarımdan dökülen yardım sözcükleri bir süre sonra bir fısıltıya gizlendi. Son soluklar dedim. Son soluklar...

-Olivia!
***
Tom'un ağzından
Kelid Aynası'nın bulunduğu odanın kapısını çarparak çıkmış, Olivia'yı orada tek başına bırakmıştım. Ölmeyecekti. Zaten o aptalın ölümden korkusu yoktu. Belki de rol yapıyordu. Bu konuda kafa yormaya gerek görmemiştim. O aptalı asla düşünmemem gerekti. Bir bulanığın geleceğin lorduyla işi olmazdı.

Koridorda koşar adım ilerliyor, sinirimi kontrol etmek için sık soluklar alıyordum. Aynada gördüklerim aklıma geliyor, ona ölüm laneti yapmamak için kendimi tutuyordum. Halbuki bunu içten içe istiyor ama bunu yapacak gücü kendimde bulamıyordum. Öz babamı öldürebilecek güç içimde saklıydı. Ama o aptalı öldürecek... Bu kısır döngüye düştüğümden dolayı etrafa zarar vermek istiyordum. Kırıp dökmek, yakmak, parçalamak... İçinde sevgi olan her şeyi tek bir büyüyle yok etmek istiyordum. Bu bana önceden zevk verirdi. Hala belli başlı zevk aldığım doğruydu ama bu zevk o aptal gülerken, onunla dalga geçerken, o sinirlendiğinde bana verdiği zevkin yanında bir hiçti. İlk kez ne yapacağımı bilemiyordum ve bu beni deli ediyordu.
En sonunda bıkkınlıkla koridorun ortasında durdum. İki elimi çaresizce saçlarımın içinden geçirdim. Derin bir nefes aldım ve mantığımı kullanmaya çalıştım. Basiliskten dahi kurtulmayı başarmıştım. Artık herkes sırlar odası efsanesini unutmuş, bir sır olarak Hogwarts tarihine gömülmüştü. Bir bulanıktan mı kurtulamayacaktır! O aptalı kendimden uzak tutacak ve şu aptal okulu bitirmeye konsantre olacaktım. Yaptığım planlar tıkırında işlerken bir aptalın bunu engellemesine izin veremezdim.

-Kim var orada?

Kafamı bir anda kaldırdım ve karşımda duran Profesör Merrythought'a baktım.

-Tom? Dedi sorgulayan bir sesle.

-Profesör, dedim başımı dik tutup ellerimi arkada birleştirirken.

-Akşamın bu saatinde koridorlarda ne arıyorsun?

-Devriyeye çıkmıştım efendim.

-Dippet devriyeden söz etmemişti.

-Unutmuş olmalı, efendim.

Kadın kaşlarını yukarı kaldırdı ve ellerinde duran kutuyu daha sıkı kavradı.

-O halde devriyene biraz ara verip şunları odama taşımama yardım et hadi delikanlı.

-Elbette, efendim, dedi kadının ellerinde kutuları alırken. Bu kutular ne efendim?

-Slughorn'dan aldığım birkaç iksir, dedi omuz silkerken.

Karanlık koridorda bundan sonra daha konuşmamış sadece yan yana yürümüşlerdi.

-İşte geldik, dedi Merrthought. Elinde duran anahtarla kapıyı açtı ve Tom'a girmesini işaret etti. Tom elinde duran kutuyu Merrythought ' un masasının üstüne bıraktı.

-İyi akşamlar, Profesör.

-Bekle, seninle işim daha bitmedi evlat. Aslında bakarsak seni buraya bir iyilik rica etmek için çağırmıştım.

-Nasıl bir iyilik efendim?

-Yarın üçüncü sınıflara dersim var ve dersi şu sandıkta-elini masanın dibinde duran sandığa götürdü- duran böcürtle işleyeceğim. Dippet çalışmalarım için onu dün getirtmişti. Ama daha büyük bir sandığa geçirmeye zamanım olmadı. Doğruyu söylemek gerekirse içeride oldukça huzursuz. Birkaç kez kilit kırıldı ve anlarsın ya başıma dert oldu.

-Anlıyorum efendim.

-Senden istediğim birkaç saniyelik bir şey. Kapağı benim için açsan yeterli olacak.

-Elbette efendim, dedi Tom.

-Güzel, kadın yaslandığı masadan kırık dökük küçük sandığa yöneldi ve tam karşısında durdu. Tom ise sandığın kilidini tutmuş Merrythought'un hamlesini bekliyordu.

-Şimdi!

Kilidin dilini açtı ve sandıktaki yaratığı serbest bıraktı. Böcürt artık bir yaratıktan, bir ruh emiciye dönüşmüştü.

-Riddi...

-Profesör size koridorlarda biri...

Sonrası çok hızlı gerçekleşmişti. Yaşlı George içeriye Gryffindorlu bir çocuğu kulağından çekerek getirmiş ve böylece Merrythought'un dikkatini birkaç saniyeliğine dağıtmıştı. Bu birkaç saniye böcürt için yeterli olmuş ve yaşlı kadının ruhunu emerek bayılmasına sebebiyet vermişti. Kadın daha yere düşmeden Tom öne atlayarak böcürtün şeklini değiştirmişti. Bir kadının hayatını kurtarmış ama en önemlisi içinde yaşadığı bu kısır döngüye noktayı koymuştu. Çünkü üçüncü sınıfta kendi ölüsünü görmüşken şuan Olivia'nın ölüsüne bakmaktaydı.

-Riddikulus!

Sil Baştan (Tom Riddle Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin