-3-

6K 444 136
                                    

15 Mayıs 1943 West Riding Aslyum, Yorkshire İngiltere

-Merak etme, Olivia. Hiç canın acımayacak tatlım.

Kızın gözlerinden sicim gibi göz yaşları akıyordu. Ameliyathane masasına her zamanki gibi zorla yatırılmış, kolları ve bacakları bağlanmıştı. Ağzında ise şok her hücresine ulaştığında, dişleri kırılmasın diye bağlanmış bir bez vardı. Doktor tam karşında durmuş ona bakıyordu.

-Çok güzelsin, tatlım. Ama seni düzeltmemiz gerek öyle değil mi?

Şok aletini eline aldı ve birbirine vurdu. Kız bir kez daha ağlayarak çırpındı.

-Şşş-Elini kızın yanaklarında gezdirdi.- Canın acımayacak...

Elektrikli şokun uçlarını kızın kafasının iki yanına bastırdı. Kız acıyla bağırırken, vücudu sarsıldı. Ölmek istiyordu. Kurtulmak istiyordu. Vücudu acıya alışamıyordu. Her gün daha çok acı, daha çok ve daha çok. Ölüyordu. Gözyaşları akıyordu ama kimsenin umrunda bile değildi. Deliler hastanesi dedikleri yer bir morgtu. Soğuk, karanlık bir morg. Sadece içinde yaşadığı sanılan insanlar vardı.

Dişlerini sıkmaktan artık ağzına kan tadı geliyordu. Canı o kadar yanıyordu ki...Sonunda şoku kafasından çektiklerinde bedeninden kalan parçalar yatağa yığıldı. Ameliyathane masasını ittirerek gardiyanın onu odasına götürdüğünü hayal meyal hatırlıyordu.

Her şey silik silikken vücudunda dolaşan bir çift el hissetti. Kendini geri çekmeye çalıştı ama eller onu olduğu yere bastırıyordu.

-Yapma, dedi. Ama hiçbir şey olmuyordu. Kimse yoktu, yardım yoktu, sadece yaşadığı dünyanın iğrençliği vardı. Üstündeki ağırlığı birkaç kez daha itti. Ama yerinden kıpırdamadı. Kendini toparlamaya çalışarak çığlık attı.

-Yardım edin, nolur biri yardım etsin.

Bu sefer yanağında hissettiği acıyla midesi bulandı. Üstündeki yük bir süreliğine kalktı ve birkaç saniye sonra daha az parça kıyafetle yeniden abandı.
Yardım çığlıklarını kimse duymuyordu. Son bir umutla bacağını kasıklarına geçirdi.Yük üstünden kalkınca sürünerek yataktan indi. Emekleyerek hızlıca silik silik gördüğü kapıya yöneldi. Ama daha birkaç adım atamadan saçından biri tuttu ve hızla zemine çarptı. Beyin fonkisyonları bir anlığına durdu. Nefesi kesildi. Onu kendine çevirerek tokat attı. Eliyle engel olmaya çalıştı ama çabası boşunaydı. Yük kalktı ve bu sefer karnına vurmaya başladı. Vücudunun her yeri inim inim inlerken karşılık verecek gücü kalmamıştı. Yük tekrar üstüne oturdu ve onu kendine çekti. Ağzından artık sadece yalvarış sözleri çıkıyordu. Doğduğundan beri her gün akan yaşlar bugün daha şiddetli akıyordu. Sona geldim dedi, ruhumun sonuna. Artık kabullenerek gözlerinu yumdu. Ve son ölümünü beklerken kapının yere devrildiğini duydu.

-Sersemlet!
****
-Her zaman ki gibi muhteşem bir iksir olmuş Tom.

Slughorn, huzur sıvısını tekrar Tom'a uzattı.

-Bu akşam, toplantıya gelmeyi unutma sakın Riddle.

-Asla kaçırmam efendim.

Slughorn memnun bir şekilde yanından ayrılırken dışarıdan bir çığlık sesi duyuldu. Sınıf bir anda sessizliğe bürünürken Slughorn elindeki iksiri yerine koydu ve onlara burada kalmalarını söyleyerek sınıftan çıktı. Ancak bağırış sesleri yükselmeye devam edince merak tüm sınıfı ele geçirmişti.

Hızlı adımlarla neler olduğuna bakmaya giderken Slughorn ve bir grup öğretmenin koşarak onlara doğru geldiğini gördüler. Tom, sınıf başkanı olarak açıklama yapmak için öne çıktığında arkadan birinin daha geldiğini gördü. Seherbaz kıyafeti giyiyordu ve kollarında birini taşıyordu. Kalabalığı yararak doğu kanadına koşar adım ilerlerken Tom, seherbazın taşıdığı baygın kişiye baktı. Öğrenci değildi. Üstünde muggle hastanesinden çıkma bir kıyafet vardı. Ama onun asıl ilgisini çeken kızın kafasından oluk oluk akan kandı. Sağ gözü mosmordu. Hastane kıyafetinin dışında kalan çıplak teninde ezikler, morarıklıklar vardı. Yüzü bir ölününkü kadar beyazdı.

-Tom, öğrencileri sınıfa götür.

Dippet, Tom'un bir şey demesini beklemeden hızlıca seherbazı takip etti. Öğrenciler yüksek sesle neler olduğunu konuşurken Tom onlara döndü.
-Dippet'i duydunuz. Sınıflara...

Arkalardan bir ses duyuldu.

-Kızın kim olduğunu biliyor musun, Tom?

Tom tek düze bir sesle cevap verdi:
-Bilmiyorum.
Öğrencileri sınıfa doğru yönlendirirken Slughorn'un döndüğünü gördü.

-Ah, Tom teşekkürler evladım. Kalabalığı dağıtmışsın.

Tom, başını yavaşça salladı. Sınıfa girdiğinde tüm gözler Slughorn'daydı.

-Profesör, seherbazın taşıdığı kız kimdi? Dedi gözlüklerini bilmişçe düzelten Meyer. Tom, sessizce yerine oturdu. Belli etmese de kızın kim olduğunu merak ediyordu.
Slughorn, Meyer'e döndü.

- Bilemiyorum, Elizabeth. Dippet, onun bir öğrenci olduğunu söyledi.

-Vücundaki darp izleri miydi, Profesör?

Sınıfın bakışları Tom'a çevrildiğinde o ciddiyetle profesöre bakıyordu. Slughorn, derin bir nefes aldı. Ellerini birleştirdi.

-Korkarım ki öyle, Tom.

Sınıfta konuşmalar patlak verirken Slughorn eliyle sınıfı susturdu. Birkaç soru daha geldi ancak onları başarılı bir şekilde savuşturdu. Huzur iksiri ile ilgili bilgi vermeye devam ederken Tom, Hogwarts'ın ne işler karıştırdığını düşündü. Gözleri kısıldı. Kız muggle kökenli olmalıydı. Belki de bir bulanık. Tiksintiyle gözlerini devirdi. Bir bulanık daha dünyasına girmişti. Ya da girmemişti. Narsisçe gülümsedi. Sırlar Odası'nı bulalı sadece birkaç gün oluyordu. Birkaç öğrenciyi yaralamıştı ama istediği yaralamaktan daha fazlaydı. Üstelik yarı ölü bir kızın hayatını kaybetmesine kimse şaşırmazdı. Gözlerinde oluşan sinsi parıltıyı gölgeleyerek Slughorn'a odaklandı.
****
Gecenin ıssızlığında Hogwarts koridorlarında ilerlerken borularda onu takip eden basiliskin sesini duyuyordu.

-Öldürme vakti.

Gözlerinde oluşan o çılgın hazzı artık gizlemiyordu. Çünkü karanlık her şeyin üstünü kapatıyordu. Ölümün bile.

Doğu koridorlarında ilerlerken hastane kanadından belli belirsiz bir ışık süzülüyordu. İçeri girmeden önce kapının eşiğinde durdu, etrafı kolaçan etti. Sessizdi.

Yavaşça içeri süzüldü. Basiliskin çok yakında olduğunu hissediyordu. Ses çıkartmamaya dikkat ederek donmuş birkaç öğrencinin yatağını geçti. Kızın yattığı yatağı göz ucuyla ararken bir hıçkırık sesi duydu. Nefesini tuttu, biri mi gelmişti? Bir kez daha hıçkırık sesini duydu. O an fark etti. Biri ağlıyordu. Sesin geldiği yöne ilerledi ve koridorda gördüğü baygın kız işte karşısındaydı. Uyuyordu ama aynı zamanda hıçkırarak ağlıyordu. Üstündeki deli paçavralarından kurtulmuştu. Ama üstüne giydiği kıyafet kolları ve bacaklarını daha net gözler önüne seriyordu. O an gördüğü o morlukların buz dağının görünen kısmı olduğunu anladı. Bu kızın ölmesi kimse için süpriz olmazdı.

Arkasını döndü ve çatal dilinde basiliski çağırdı.

-Yapma!

Kaşlarını çattı. Hala uyuyordu. Uyanık olup olmadığını kontrol etmek için biraz daha yaklaştı. Evet, kesinlikle uyuyordu. Ama kızın gözlerinden sicim gibi yaşlar akıyordu. Asasını kavradı ve kıza doğrulttu.
-Zihinefendet!

Bir anda etrafı karardı. Hiçbir şey göremiyordu. Gözleri karanlığa alışınca tam karşında küçük bir kızın başını ellerinin arasına aldığını ve korkuyla kendisine baktığını gördü.

-Miss Smith, lütfen efendim yapmayın.

Tam arkasından bir ses duyuldu. İçinden birinin geçtiğini hissetti. Orta yaşlı bir kadın elinde kırbaçla kıza doğru yaklaştı.

-Seni düzeltmek zorundayız, Olivia.

Elindeki kırbaç kıza savrulurken kendini tekrar hastane kanadında buldu. Basiliskin nefesini tam yanında hissediyordu. Kız gözlerini şuan açsa çoktan ölmüştü. Yılan, Tom'a dikkatle bakıyordu. Ölüm emrini bekliyordu. Kızın solmuş yüzüne baktı, Tom sonra da basiliske döndü. Çatal dilinde sırlar odasına geri dönmesini söyledi. Yılan, itaatkar bir şekilde borulara ilerlerken kıza son bir bakış attı. Ağlaması durmuştu sanki az önce yaşadıklarını hissetmiş gibiydi.
Hastane kanadından hızlıca çıktı ve Slyterin Binası'na yürümeye başladı. Onu öldürmemişti, öldürmesine gerek yoktu. Çünkü kız çoktan ölmüştü.

Sil Baştan (Tom Riddle Fanfic)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin