28. Bölüm

823 83 3
                                    

-Bella

Gecenin karanlığı ortama çöktüğünde Eric ve Peter, kadınla beraber üçüncü kitabı incelerken ben de kitabın yazarı Bay Svenson ile birlikte balkonda oturuyordum.

"Bay Svenson kızınızın başına gelenler için gerçekten çok üzgünüm. Keşke bunun için elimden bir şey gelseydi."

"Artık onun için kimsenin yapabileceği bir şey yok Bayan Grey..."

"Lütfen bana Bella deyin!" Demiştim sözünü keserek.

"Bella....sanırım bu mutant kurtlar bizden sonra size musallat oldular. Kızımın başına gelenler tam bir dram....onun neler yaşadığını bizzat kendi gözlerimle gördüm. Onların bizzat kendileri hakkında bilgim vardı ama zehirlerinin insanlara ve kurtadamlara ne yaptığıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Hepsini kızım ve insan olan, yanımda çalışan hizmetli ile görmüş oldum. İnsanlardaki etkinin yaklaşık beş katı kurtlara oluyor. İnsanlarda etkisini üç aşamada gösteriyor: önce hırçınlaşıyorsun sonra etrafındakilere zarar vermeye çalışıyorsun en son ise kendine zarar vermeye çalışıyorsun....ama endişelenme eğer kendine zarar vermezsen zehir seni eninde sonunda zaten yok ediyor. Yani her durumda yine ölümle buluşmuş oluyorsun." Demişti konuşmasının sonuna doğru gözlerini yere sabitlerken.

"Peki ya kurtlarda? Onlarda ne tür aşamaları var?"

"Kızım Alice'den gördüğüm kadarıyla onlar da ilk başta hırçınlaşıyorlar. Tabii kurtların hırçınlanışını çok iyi bilirsin. Hiçbirimizin ki insanların tepkisine benzemez. Sonrasında teninde aşırı bir beyazlama oluyor. Demek istediğim sanki vücudundaki bütün bir kan çekiliyor. Beyaz vücudunda görünen tek şey kararmış damarlar oluyor.... sürekli olarak bir madde kusmaya başlıyor." Dediğinde sözünü keserek "kan mı?" Diye sormuştum.

"Hayır Bella...çünkü bildiğim kadarıyla kan kırmızı oluyor. Onun çıkardığı madde ise siyahın en koyu tonu."

"Peki sonra?"

"Gözü dönmüşcesine etrafındaki canlı ya da cansız her şeyi parçalama isteği duyuyor. Özellikle kıpırdayan ya da hareket eden şeylere karşı ayrı bir öldürme arzusu oluşuyor. Zehrin yayılmaya başladığı ilk zamanlarda ara ara kendinin ya da karşısındakinin kim olduğunu unutup ona saldırdığı oluyor. Tabii insanı kalpten yaralayan bazı sözleriyle de karşısındakini çileden çıkarmayı ihmal etmiyor. Sen onun sözleriyle çileden çıktığında ise bundan aşırı bir zevk alıyor. Etrafındakilere zarar verme arzusunu yerine getirmeyi bıraktığında ise kendine yöneliyor. Bu sefer her fırsat bulduğunda kendini öldürmeye çalışıyor çünkü artık bu acı ona fazla geliyor. Dayanamıyor...kendine acı çektirmenin, zehrin vücuduna verdiği acıyı hafiflettiğini sanıyor."

Karşısında pür dikkat onu dinliyor, dediklerini sindirmeye çalışıyor, kendimi onun yerine koymaya çalışıyorum. Fakat bu şu anda benim için bile çok zordu. Onların ne halde olduklarını düşünmek bile istemiyordum.

Adam derin bir nefes aldıktan sonra devam etmişti.

"Benim kızım gördüğü halisünasyonlardan gözlerini bile çıkartmayı denedi. Saçlarını yoldu, kendini dişledi, kemirdi...."

"Bay Svenson...kızınızın bileklerinde bazı izler vardı...onların ne anlama geldiklerini biliyor musunuz?"

"O izler, zehir vücuda yayılmaya başladığı zaman ortaya çıkıyor. Yaygınlığını her arttırdığında bileğindeki iz daha da belirginleşerek koyulaşıyor. Elbette o izler çıkarken ki çektiği acı da hiçbir acının yerini tutmaz. Dayanamadığı zamanlarda bileğini kesmeye çalışıyordu. Şimdi....çok pişmanım Bella!" Diyerek derince içini çekmişti.

"Keşke....keşke onu bütün bunları yaşamaya zorunda kalmadan önce öldürmüş olsaydım. En azından daha az acı çekerek ölürdü." Dediğinde gözlerinde tutmaya çalıştığı bütün yaşlar bir anda serbest kalmıştı. Koskocaman adam şu anda karşımda kendini sıkarak ağlıyordu.

Hemen ayağa kalktım ve onun yanına oturarak yavaş bir şekilde sarıldım.

"Lütfen ağlamayın Bay Svenson. Gerçekten yaşadıklarınız için çok üzgünüm!"

"En çok acıtanı da ne biliyor musun Bella?......kızım gözlerimin önünde bana yalvarmıştı.
'Lütfen baba.....lütfen öldür beni! Bu acıma bir son ver artık!'
O hali her gece rüyalarıma giriyor ve kabusum olup çıkıveriyor."

Ondan ayrıldığımda ellerimi tutmuştu.

"Beni dinle Bella!.....o panzehiri canın pahasına olsa bile bulmalısın. Ailenden biri bunun lanetine uğramadan önce ya onların hepsini öldür ya da o panzehri bul! Onları bulup köklerini kurutmak daha kolay olacaktır. Sonuçta sen bir deltasın....en üst türümüzsün. En azından daha fazla insanın ya da bir kurdun hayatını mahvetmeyeceklerdir."

"Bu zehri nerelerinden salgılıyorlar?"

"Dişlerinden ya da pençelerinden. Nasıl olsa kendime zarar gelmez diyerek onları hafife alma...delta olmana rağmen sana bile etki edebilir. En kötü seni felç bırakabilir!"

"Nasıl yani?" Diye sormuştum kaşlarımı çatarak.
"Zehirleri bende etki göstermeyecek mi?"

"Elbette etki gösterecek. Dediğim gibi en fazla felç olursun o da vücudun kendini yenileyince geçer! Ama diğer türlere olduğu gibi herhangi bir aşamadan bahsedilemez. Az önce de söylediğim gibi deltalar kolay kolay öldürülemez."

"Ne demek kolay kolay öldürülemez. Bizim gibilerin ölümsüz olduklarını sanıyordum. Demek istediğim bildiğime göre bir deltayı ancak bir delta öldürebilir."

"Emin olabilirsin ki bundan başka bir yol daha var Bella...." dediğinde suratımı buruşturmuştum.

"Nedir o?"

"Kendi türünden olmayan bir kurdu ısırmak seni öldürebilir ama bu yalnızca bir ihtimal. Henüz böyle bir şey yaşanmadı."

"Peki ya ısırdığım kurda ne olur?"

"Kurt eğer dayanıklı ve güçlü ise....senin güçlerine sahip olarak evrimleşir ve bir delta olarak yeniden doğar. Ama eğer dayanıksız ve zayıf ise...senin gücüne dayanamaz ve o da ölür."

Bütün bu dediklerine karşılık gözlerimi karşımdaki hilal aya doğru sabitlemiştim. Bunların hepsini sindirmeye ve iyice algılamaya çalışıyordum.

Kurtlar Arasında (6. kitap)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin