0.9-2

7.9K 597 297
                                    

Önüne diz çöktüğümde tüm bedenim pozisyonumun doğruluğunu haykırırken, beynim şiddetli uyarılar gönderiyordu. Pantolonumun içindeki sertlik canımı yakarken, ben Doruk'un farketmemesi için bildiğim tüm dinlere dua ediyordum. Sağ ayağını pantolona geçirdi, biraz yukarı çektikten sonra sol ayağını da geçirdi. Kenarlarından tutarak çekmeye başladım. Yukarı çektikçe ben de çöktüğüm yerden yükseliyordum ve yüzyüze geldiğim kasıklarıyla uzun uzun bakışmamak için üçüncü dünya savaşı veriyorum. Beynim kalbimle, bedenim ergenliğimle, ruhum duyduğum yoğun istekle savaşıyordu. Her cephede ayrı depremler yaşıyordum. Bel hizasına çektiğim pantolunun içinde biraz hareket edip yerleşti.

"Ulan Feda. Eğer bir kardeşim olsa yine de seni daha çok severdim kardeşim."

Kardeşini zenciler kovalasın dedim içimden.

"Aynen." dedim dışımdan.

Düğmeyi iliğine geçirip fermuarı çekmek üzere elimi uzattığımda, parmak uçlarımda baksırının dokusunu ve altındaki organı milimetrik olarak hissettim. Aynı anda kasıklarımdan boğazıma kadar koşarak, uçarak, eşeleyerek ilerleyen hayvanlar alemini de. Hızlı bir hareketle fermuarını da çekince doğruldum.

"Parfümünü kendin sıkarsın. Çok acil tuvalete gitmem lazım. Sıçacam."

Bana bön bön bakıyordu. Sonra kulaklarıma bir öpücükmüş gibi hissettiren kıkırtısını bahşettiğinde arkamı dönüp kendimi koridora attım. Tuvalete girdiğimde kalbime attığım elim titriyordu. Sırtımı dayadığım kapıya yüklenip kayarak yere çöktüm. Acıyordu be! Yakıyordu, kavuruyordu. Ereksiyonum geldiği gibi söndü. Çünkü hissettiğim çaresizlik, cinsel açlığımdan daha büyüktü. Ellerimden destek alarak tekrar ayağa kalktığımda aynayla gözgöze geldim. Ağlama isteği üzerime karabasan gibi çökerken gözlerimi fayansa indirdim. Lavaboya yaklaşıp ellerimi yıkadım, yüzüme bir kaç kez su çarptım. Kurulandıktan sonra sifonu çektim, ne olur ne olmaz diye. Bir daha aynaya bakmamaya dikkat ederek çıktım.

"Hadi kanka. İnelim biz. Geleni geçeni izleriz."

"Hadi o zaman."

Kızların çıkmasına en az yirmi dakika daha vardı. Sokak lambasının dibine oturduk. Geçen tanıdıklara selam verdik biraz sohbet ettik. Annemler de sokağa girdiklerinde, alışveriş torbalarına yardım edip geri geldim. Toplanmış bekliyorlardı. Beşimizde mor kapşonlu vardı. Şirinlerin kötü bir büyüye maruz kalmış versiyonları gibiydik. Ama umrumuzda değildi. Yürüyerek çarşıya indik ve ara sokağa girip Kybele'ye vardık.

"Tiplere bak. Komedi beşlisi."

Okuldan adını bilmediğim bir çocuk bize dönmüş laf atıyordu.

"Ne diyosun Kerem?" Doruk'un da çocuğa dönmesiyle adını öğrenmiş oldum. Ama lakayıt duruşu, piç bir ifadesi vardı, gerilmiştim.

"Mor sevmiyorum diyorum bilader."

"Sanane amına kodumunun çocuğu!" diye  bağıran Zeynep benim yerime sinmeme sebep oldu.

Kerem bakışlarını Doruk'tan çekip Zeynep'e çevirdi. Cıkcıklayıp önüne döndüğünde derin bir nefes aldım. Ama konuştuğunu duyabiliyordum.

"Şu maymundan evrilememiş çocuğu da yanlarında taşıyorlar ya inanamıyorum abi. Giymişler bi'de hepsi birden mor."

Menüye dalan dörtlü artık Kerem'i duymuyordu. Ama ben fısıltıyla konuşsa da sanki kulağıma konuşuyormuş gibi duyuyordum onu.

Maymundan evrilememiş.

Maymundan evrilememiş.

ÖRDEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin