Haftasonu diye birşeyim pek kalmamıştı son zamanlarda. Sabah Şilan'ın zoruyla spor salonunda, öğleden sonra da dövüş kulübünden bir ağabey arayınca, orada vakit geçirdim. Çok dazla insan olmamasına rağmen iki antrenmana birden çıkardılar ve inanılmaz yorulmuştum. Bir de omzum zedelenmişti.
Akşam, dönemin ilk stüdyosu için sözleşmiştik müzik grubuyla. Ve günaydın mesajı dışında Doruk'tan bütün gün ses çıkmamıştı. Yarın da çekimlerimin devamı vardı. Tam kavuştuk dediğimiz anda, aramıza engeller giriyordu. Halbuki tek istediğim, Doruk'la dipdibe oturmak, kahve içerek yağmurun yağışını izlemekti. Doğal olarak okulda kesinlikle birbirimize temas etmiyorduk.
Aptal Doruk! Sanki ben ilan etmek istemezdim birbirimize ait olduğumuzu. Çok lazımdı sosyal medyada paylaşmak sanki. Hangi köşeyi dönsem Kerem ve onun gibilerle karşılaşıyordum. Siki olan herkese verebileceğime dair imalara, geceleri kendimi sattığıma, hatta modellik işini bile birilerine götümü vererek aldığıma dair dedikodular duyuyordum. Buna rağmen sakindim çünkü kimsenin Doruk'la alıp veremediği yoktu; Ece hariç.
Bütün okların hedefindeydim, hocaların bile bazıları beni sınıfta yok sayıyorlardı. En çok sözü alan, en çok problemi çözen ben, yoktum. Sorun değildi. Sabretmem gereken zaman belliydi, sınavlarımızı olup, hayallerimizi gerçekleştirmek için üniversiteye gidecektik. Sırf bu yüzden ve olay çıkmasın diye bizimkileri test çözmeye yönlendirdim. Hafta içi, her fırsatta toplanıp test çözüyorduk, birbirimize sorular soruyorduk. Sıla ve Zeynep bile itirazsız kabul ettiler. Çünkü aileleri başka olaya karışırlarsa diye sıkı denetim başlatmıştı.
Ellerimin bandını çözmek için dövüş salonunun soyunma odasındaki banka attım kendimi. Baya sert geçmişti antrenman, biraz törpülenmiştim açıkçası. Duşa girip terimi attıktan sonra, Anıl ağabeye gelip beni alması için mesaj attım. Bu sırada giyindim ve Doruk'u aradım. Açmadı.
Salondan çıkıp kapının önüne dikildiğimde, dövüş salonunun sahibi, Nejdet Amca, arkamdan geldi. Cebinden bir paket sigara çıkardı, bir tanesini alıp yaktıktan sonra paketi cebine attı.
"Patron neden içiyorsun şu meredi?" dedim ona.
"Sen niye başka erkeklerin sikinin altına yatıyorsun?" dedi. Direk olarak karşıya bakıyordu, bana değil. Yaşadığım şokla öylece kaldım, arabam gelmişti, korna çaldı.
Hareket edemedim. Ne diye bekliyordum bilmiyorum.
"Hadi siktir git şimdi, kaydını sildim, bir daha da gelme buraya." dedi, sigarasını yarımken atıp kapının ardında kayboldu.
Arabanın penceresinden sarkan Anıl ağabeyin seslenmesiyle, otomatik hareketlerle arabaya yürüdüm. Düşünemiyordum. Beynim koşarak uzaklaşmış, kim bilir nereye gitmişti.
Arabaya bindiğimde Anıl ağabeyin selamına cevap veremedim bile. Eğer yüzüne baksaydım beni endişeyle süzdüğünü görürdüm. Nereye gittiğimize bile bakmadım. Anıl ağabey geldik deyince, kapıyı açtım. Hastanedeydik.
Telaşla etrafıma bakındım. Anıl ağabey arabadan inip kolunu koluma geçirdi. Hastanenin içinde koridordan koridora geçiyorduk, birkaç tane kapı aştık. Ne olur kimseye birşey olmasın, ne olur Doruk'a birşey olmuş olmasın, ne olur ne olur diye sayıklıyordum.
"Feda.. Bak sakin ol tamam mı?" İnci koşarak yanıma gelmiş, bana sarılıyordu.
"Ne, ne oldu?"
"Bilmiyoruz daha.." dedi.
"NEYİ İNCİ NEYİ? NİYE BURADAYIZ?"
Akıl sağlığımla oynamaya karar vermişlerdi herhalde.
"Do-do-doruk'a s-saldırmı-mışlar." dediğinde hıçkırarak ağlamaya başlamıştı bile.
"Nerde o?" dedim.
"Şu odada."
Yürümeye başladı. Odanın kapısından içeri girdiğinde adım atamadan durdum bir an. Nefesimi çekerek kendimi hazırladım. Ben odaya girerken Atilla Amca ve diğerleri çıktılar.
"Uyanalı yarım saat oluyor, çok durma." dedi bana Atilla Amca.
Kafamı sallarken, gözlerimi gördüğüm içler acısı manzaradan ayıramıyordum.
Kafası sarılıydı, göğsü bandajlıydı, ellerinin üstü pansumanlıydı, dudağı patlaktı. Kalbimin ciddi anlamda kırıldığını hissettim, ağlamamak için kendimi tutmak istedim ama Doruk'un gayretle bana doğru elini uzattığını görünce yalan oldu. Hıçkırarak ağlamaya başladım. Yanına gidemiyordum. Benim yüzümden bu haldeydi."Yapma, Feda'm, ağlama." dedi güçsüz sesiyle.
"Nasıl oldu bu? Kim?" dedim.
"Bilmiyorum, marketten dönerken sıkıştırdılar."
"Sıkıştırdılar!? Kaç kişi?"
"Feda, cidden, sadece elini ver bana." dedi.
Bu acımasızlığı, Doruk'un bu halini, açık ve seçik bir mesaj olarak algılıyordum. Çünkü Doruk, birkaç kişiyi birden kendine saldırtacak kadar büyük bir salaklık etmiş olamazdı. Bu banaydı. Canımı yakmak içindi. Başarmışlardı, paramparçaydım, bedenindeki her yara benim bedenimdeymiş gibi acı çekiyordum.
Yatağın yanına gidip, dermansız kalmış elini avcuma alıp öpücüklere boğdum. Yüzümü avcuna gömdüm. Biraz öyle durduktan sonra, usulca yükseldim ve yanağına da öpücük koyduktan sonra, "Dinlen." deyip çıktım.
Köşede ellerini başına almış olan Şilan'ın önünde dikildim.
"Ona bunu yapanları bulsun baban. Her ne isterse yaparım Şilan. Yeter ki bulsun."
****
Burun kemiğim sızladı :'''(
Çok mutsuzum.Geçişli bölüm.
Bb✌
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ÖRDEK
Teen Fiction"faB.L Serisi" nin 1. kitabıdır. (Ördek 1, Kurbağa 2, Aslan 3) BxB Çirkin Ördek Yavrusu