4.7-2

2.7K 207 26
                                    

Ege Üniversitesi Hastanesi'nin acil kapısında inip içeri girerken umursamazca İnci'yi takip ediyordum. Hemşirelerden birinin kolundan yakalayıp kendine çekti. Şu an boş olan bir yatağı gösteriyordu. Kadın korku dolu gözlerle onu danışma kısmına yönlendirince, sinirle yanıma gelip bileğime yapıştı.

"İnci neler oluyor?"

"Elinin körü oluyor Feda! Elinin körü!"

Sesimi çıkarmadan danışma masasına kadar beni sürüklemesine izin verdim.

"Doruk Gündüz'ün odasını öğrenebilir miyiz?"

"Kontrol edeyim."

Bakışlarımdaki değişim kalbimin ritmiyle eşdeğerdi. Göğüs kafesim kırılma noktasına gelmişti birden bire. Sancıyla kalbimi tuttum. Kafamın güzelliğinden eser kalmamıştı. Hemşire kafasını kaldırıp oda numarasını söyledi ve yerini tarif etti.

237 numaralı kapıdan içeri girdiğimde nefesimi tutmak zorunda kaldım. Odadaki koku çok ağırdı. Daha önce böyle bir koku almamıştım, kulaklarım bile zonklamaya başlamıştı. İnci koşup odanın penceresini açtığı sırada içeriye iki tane hasta bakıcı girdi. Olduğum yerden kıpırdayamıyordum. Kendimi enkaz sanırken, Doruk'un Duygu'yla mutlu olduğunu düşünmüştüm. Karşımdaki manzara bambaşka şeyler söylüyordu. Midem kasıldı ve içtiğim alkoller yaşadığım şokla beraber vücudumu terk etmek üzere harekete geçti. Kusma isteğimi bastırarak odayı terk ettim.

Ne olmuştu ona böyle? Benim sevdiğim adam nasıl bu hale gelmişti?

Beynimde yankılanan sorularla hastaneyi terk ettim. Evimize gitmek için bir taksi çevirdim. Kısa mesafe olduğu için bana küfretmeye kalktığında avcumun içiyle bile onu ezebilirdim. Parayı adamın kucağına fırlatıp eve koştum. Kapıya şerit çekilmişti. İçeride tulumlu adamlar vardı. Eve girmek istediğimde beni fark eden bir adam kolumdan tuttu.

"Kardeşim olay yeri yazısını görmüyor musun?"

"Burası benim evim! İçeri girmek istiyorum!" diye haykırdım.

"Giremezsiniz."

"Neler olduğunu söyleyin bari? Kiracısı olduğum için hakkım var." dedim. Bulantım tekrar beni ele geçirmeye çalışıyordu. Evin parçalanmış kapısına baktım.

"Eve akşamüstü saatlerinde geldik. Şüpheli bir durum olduğuna ikna olmam zor oldu ama o kızları iyi ki dinlemişim. Böyle bir pislik hayatımda görmemiştim. Ev arkadaşınızı yatağa kelepçelemek suretiyle aylarca ilaçlayarak mahkum etmiş. Çocuğu bulduğumuzda ölmek üzereydi. Şu an hastahanede, müşahede altında.."

"Gördüm. Ona bunu yapan kişiyi yakaladınız mı?"

"Biz değil, ihbarda bulunanlardan iki bayan yakaladı. Arbede çıktı. Hepsi karakolda şu an." 

Arkamı dönüp apartmanı terk ettim. Nasıl bu kadar aptal olabiliyordum anlamıyordum. Doruk'un sevgisinden ve sadakatinden nasıl o kadar kolay şüphe edip inanmıştım her şeye. Onu kurtarabilecekken bu hale gelmesinin tek sorumlusu bendim. Acı çektiğimi sanırken sevgilim bir insanın yaşayabileceği en korkunç şeyleri yaşamıştı. Etleri çürümüştü, etleri! Karakola koşarak gittim. Zeynep ve Sıla'nın isimlerini haykırarak içeriye girdiğimde iki polis yakalayıp beni sakinleştirmeye çalıştılar. Koridordan gelen bir başka polisin direktifiyle bir yere doğru sürüklendim. Kızlar ağlamaktan perişan bir halde, karşılarındaki polise ifade veriyorlardı. 

"Ne? Ne oluyor amına koyayım?!"

Anlatılanları dinledikçe kahroluyordum. Nasıl toparlanacaktık bu saatten sonra hiçbir fikrim yoktu. Dağılmış durumdaydık. Kendimi parçalasam daha az canım yanardı. Duygu ile alakalı ben de ifade verdikten sonra üçümüz birden tekrar hastahanenin yolunu tuttuk. Tek kelime etmemiştik karakoldan çıktıktan sonra. Odanın kapısını çalıp içeri girdik. İnci, Doruk'un yatağının başında uyukluyordu. Odaya doluştuğumuzda kendini topladı. Onu oturduğu sandalyeden kaldırıp ben oturdum, uyuyan sevgilimin ellini ellerimin arasına aldım.

"Ben ne yaptım böyle?" dedim. Beni duyuyormuş gibi görünmüyordu. 

"Feda, senin aşkınıza biraz daha fazla inanman gerekmez miydi?" diye ilk bıçağı fırlatan Sıla oldu.

"İçimdeki güvensiz çirkin çocuk öldü sanmıştım. Bilmiyorum, bana verdiği sevgi rüya gibiydi. Bir gün biteceğine öyle inanmıştım ki. Onları öyle görünce rüyam bitti sandım. Kabusum başladı sandım."

"Hepimiz suçluyuz. Bu kadar beklememeliydik." Zeynep'in sesi de yorgun çıkıyordu.

"İki ay o kaçıkla bıraktığımıza inanamıyorum. Nasıl bu kadar aptal olabildik biz?" İnci saçlarını yoluyordu. Kimse dokunmak istemiyordu çünkü kenetlediği ellerini ayırmaya çalışmak daha büyük felaketler doğuracaktı. 

Avcumun içindeki el seğirince Doruk'a baktım. Kabus görüyor olmalıydı, yüzünde acı çeken bir ifade vardı, kapalı gözlerinin ardından şakağına doğru bir yaş süzüldü. Uzanıp ellerime sildim göz yaşını.

"Ben bittim. Öldüm. Seni kaybettim değil mi Doruk? Affetme beni, sana her gün yalvaracağım ama sakın affetme beni. Seni çok seviyorum. Çok seviyorum. Ama seni hak etmiyorum. Hayatımın anlamı, herşeyimsin. Özür dilerim sana daha fazla güvenmediğim için, özür dilerim bize daha fazla inanmadığım için. Sen hep benim ulaşılmazımdın. Bir gün gideceğine inandım. Doruk... Bittim.. Bitirdim ben bizi değil mi?" 

Tepki vermeden uykusuna devam ettiğinde hepimiz ağlıyorduk. Kızlar arkamda dikilmişti. İki omzumda birer el ve sırtımı okşayan bir el daha vardı. Yıllarca sevmeye adamıştım kendimi, aşkını asla elde edemeyeceğim sanmıştım. O ise bana kendini vermişti. O da farketmediği halde yıllarca beni sevmişti. Her fırsatta dile getirdiği aşkını, her fırsatta cesaretiyle süslemişti. Benim olmam gereken yatakta benim yerime ikinci yatışıydı bu. Beni ikinci kez kalbimden vurmuşlardı. Ama Duygu bizi bitirmeyi, kendi de bitmiş olsa bile başarmıştı. Doruk'un bu olanlardan sonra beni görmek isteyeceğini düşünemiyordum bile. Ağlamayı bile hak etmiyordum artık.

****

Bu gece bu kitaba final yapacağım arkadaşlar. 💖

Parmaklarınıza kuvvet, beni yalnız bırakmayın! 

Seviyorum sizi. 

Bb✌

ÖRDEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin