1.5-2

7.2K 575 84
                                    

/Doruk/

Feda'ya ulaşmamız mümkün olmamıştı. Telefonu çoğunlukla kapalıydı. Eğer herhangi birimiz açık denk getirsek bile, açmıyordu. Zeynep gözünü karartıp evin kapısına dayandığında, Nesrin Teyze açmış kapıyı eve de almış. Ama Feda'dan eser yokmuş evde. Daha sonra İnci gidip türlü şaklabanlıklar, şebeklikler ve demagoji sonunda Şilan'da kaldığını öğrenmişti. Ona da ulaşmamız mümkün gibi durmuyordu.

O an anladık Şilan'ın bildiğini. Bizim bilmediğimiz, bize söylemediği şeyi ona anlatmıştı. Bize değil ona güvenmişti. Hissettiğim hayal kırıklığı had safhadaydı ve sürekli sinirliydim.
Biz, beni hayal kırıklığına uğratıyordu.    Ben, kendimi hayal kırıklığına sürüklüyordum.
Feda'ya güven verememiş olmak beni parçalıyordu. Onu Faruk'la gördüğüm gün hissettiğim öfkeyi dizginleyebilseydim eğer, sakince durumu Feda'ya sorsaydım, bunların hiç biri olmayacaktı. Onlara bağırdığım kelimeden sonra yediğim tokat, Feda'nın yanımda durmayı değil de, Faruk'un yanında olmayı seçmesi kadar yakmamıştı canımı.

Ben o gün kardeşimi kaybetmekle kalmamış, bir türlü geri döndüremediğim hatalarla bu kaybedişi garantilemiştim. Birden bire bu kadar uzaklaşmasının tek sebebi Ece olabilirdi. Feda'yı rahat bırakmasını söylemek için bile ulaşamıyordum ona. Her yerden engelliydim. Sevgiliyken o kadar tatlı ve sevecendi ki.. Güzelliğine kapılmamın sonuçları bana ağır ders olmuştu, olmaya da devam ediyordu.

Ona ulaşmak için tek şansımızın konser olduğunu biliyorduk. Son şansımız olduğunu değil. Karnesini almaya bile gelmemişti. Şilan'ın annesi olduğunu hocadan öğrendiğimiz bir kadın, ikisinin de karnesini alıp gitmiş, kimseyle de muattap olmamıştı. Sahne kurulurken İnci ile illâ yanyana geleceklerdi. Yani umduğumuz buydu. Uygun ortamı yakalayamadı, çünkü telaşları çok büyüktü. Bu derece hassas bir konu için en uygun olmayan gündü.

Sözümü tutup sahnenin en önünde yerimi aldığımda, Sıla ve Zeynep de iki yanıma geçtiler. Gözünün içine bakmaya çalışacaktık. Kapşon ve güneş gözlüğü arkasında kaybolan Feda, mimiksiz bir şekilde önümüzde dikilince boğazım düğümlendi. Nereye baktığını göremiyorduk ki anasını satayım! Bilerek yapıyordu sanki, önümüze ardımıza aşılmayacak duvarlar dikiyordu. Ona her koşmaya çalıştığımızda tosluyorduk.

Göz göre göre çocukluğum gidiyordu elimden. Beraber kurduğumuz hayaller, beraber güldüğümüz saçmalıklar, beraber kaçtığımız büyük çocuklar, kaçarken düşmelerimiz, beraber aldığımız yaralar.. Biriktirdiğimiz onca hatıra kayıyordu. Sebebi bendim ve engel olamıyordum.

Ve konser, o kadar iyiydi ki. Feda ve İnci ayrı ayrı seslendirdikleri parçaları yaşıyorlardı. İnci alışık olduğu gibi sahneyi tüm kapasitesiyle kullanırken, Feda hep tabureden seslendirdi parçalarını. Elleri titiriyordu, farkındaydım. Ama sesinde gram çekince yoktu. Düette ise sonunda gözlüklerini çıkardığında İnci ile bütün olarak hareket ederek, elinden geldiğince destek oldu. Onun bu başarısı göğsümü kabartırken, gözlerimiz buluştu. Heyecanlanmıştım, ama saliselikti. Gözleri kırmızı, şiş, kısıktı. Acı verici görünüyordu. Heyecanımın strese dönüşmesi çok sürmemişti. Gözleri gözlerimden ayrıldığında engel olamadığım aptallıklarımın, gerçekten kardeşliğimize mal olduğunu anladım. Konserden sonra Ebrar Hoca'yla konuşup kalabalık arasında kayboldu gitti.

Okuldan sonra mahalleye gelip, eve girmek yerine her zaman buluştuğumuz sokak lambasının altına oturdum. Kızlar da bir süre benimle oturdular. Aileleri çağırınca birer birer gittiler. Ben bekledim. Hava karardığında hala, gelmeyecek olsa da, bekliyordum. Sokak lambası o tanıdık çat sesiyle başımın üstünde aydınlandığında hala oturuyordum. Uyuşmak umrumda değildi. Feda ile konuşamadığım hergün eksiliyordum zaten. Uyuşmak çok önemsiz bir ayrıntıydı.

Dalıp gittiğim suçluluk denizinden önümde duran bir çift ayakkabı sayesinde çıktım. Beraber seçtiğimiz ayakkabılar. Başımı kaldırdım.

"Kardeşim?" dedim. Ümit dolmuştu içime.

"Bana kardeşim deme Doruk."

"Neden Feda? Sen benim kardeşimsin be."

"Değilim Doruk. Yıllardır sana bir kere bile kardeşim dedim mi?"

Dememiş miydi? Tamam belki dememişti ama öyle hissetmemiş miydi?

"Ben seni çok özledim be oğlum." dedim, son bir gayretle. Yerimden kalmaya çalıştım ama dengemi sağlayamadım. Geri oturduğumda bana yaklaştı. Gözlerinde tanımadığım bir ışık vardı.

"Neden kardeşim olmadığını sana açıklayacağım ve sen bana karşı tek kelime edemeyeceksin."

Kafamı salladım ama hala daha o ışığın ne olduğunu çözmeye çalışıyordum. Feda'nın hızla önümde çöküp elini enseme atması, aynı hızla dudağıma kapanıp, dişlerimizi çarptırması bir olmuştu. Aynı hızla tekrar kalktığında gözlerindeki ışığı çözmüş oldum.

Meydan okuma, cüretkarlık, sanırım aşk?
Feda'nın gözlerinde görmediğim ifadelerdi. İlk defa bana böyle baktığını anladım, sadece sıcaklık tanıdıktı. Hep sıcaklık veren o bakışlarının aşk olduğunu ancak şimdi anlıyordum. Filler kalbimde tepiniyordu ve gerçekten tek kelime edemiyordum. Aptalım!

Apartmana girip kapının ardında kaybolduğunda farkettiğim şey, Faruk'la öpüşmesinden dolayı bulanan midemin, öpülen ben olunca kasılmaktan başka bir tepki vermemesiydi.

Kalkmadım. Bekledim. Ne kadar bekledim bilmiyorum.

Onların apartmanın önüne yanaşan arabadan Şilan indi, ben uyuşmuş bedenime söz geçirip ayağa kalkana kadar Feda o arabaya binip gitti.

Dişinin çarptığı, dişlerimizin arasında kalan, ezilen dudağımdaki sızı ve dilime sızan incecik bir kan tadıyla sokakta tek başıma kalınca kaybettiğim adamın kalbindeki yerimi anlamış olan, viran bir adamdım.

O beceriksiz ama tertemiz öpücükle bana anlık bir veda bahşettiğini iki gün sonra anladım. Bir instagram paylaşımıyla.

****

Smtheresmtthere:
Tokyo Harajuku

Smtheresmtthere: #tokyo
My dreams are always bigger than me.

214 beğeni -


****

Bugün çok hedehödö ya.

Sıcaktan hep bunlar.

Dikkat edin kendinize.

Bb✌

ÖRDEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin