4.9 Final

4.5K 243 42
                                    

İki yıl sonra

****

Umursamaz tavırlarla bildirim sesi yükselen telefonuma uzandım. Şu sıralar sabırsızlıkla beklediğim çok az şey vardı. Kampüsün içinde Doruk'u takip etmek ve erasmus için başvurduğum üniversiteden gelecek olan mail. Bildirimin üzerinde Hanze Üniversitesi'nin adını gördüğümde sıçradım. 

"Geldi!" diyerek bulaşlıklarla savaş veren Mert'e seslendim. Elleri köpüklü bir şekilde yanıma geldi. Maili açıp hızlıca okudum.

"Ee?"

"Kabul edilmişim."

"Sen edilmeyecektin de ben edilecektim zaten. Allah'ın ineği." dedi ve köpüklü ellerini üzerine sildikten sonra bana sarılıp sırtıma vurdu.

"Ciğerimi de sök. İşe yaramıyor zaten." dedim, sehpadaki bira şişesine uzandım tekrar. O da bulaşıkların başına geri döndü.

Hummalı geçen iki yıl. Doruk'tan ayrı geçen iki yıl. Yurt dışına kapağı atma planım değişmemişti. Burada olduğum sürece onun etrafında dolanmaktan bir türlü vazgeçemiyordum. Görmezden gelinmek bile koymuyordu artık. Orada olduğumu her zaman biliyordu. Benim yüzümden bir sene geriden geliyordu. Yaz tatiline girmiştik ve notlarını yükseltmek için yaz okuluna kalmıştı. Ben de, o olaydan sonra bir kez bile dönmedim Çanakkale'ye. Babama ve anneme, İnci utanmadan nutuk çekmişti. Babam fenalaşmıştı üstüne. Bir de onun için çekmiştik hastahane koridorlarını. Bir hafta da evi düzene sokup, parlatıp gitmişlerdi geçen yaz. Bu yaz tekrar evleneceklerdi. Onlar adına mutluydum. İnstagram hesabımda paylaşmak için reklam alıyordum. Kazandığımla eve destek olabiliyordum hala. Ücret ödemeden, hatta üzerine ücret alarak yepyeni kıyafetlerim ve ayakkabılarım olmuştu. Salonun bir köşesine aldığım dolabın içinden taşıyorlardı. Eski eve de tekrar adımımı atmamıştım.

Ocak ortasında yola çıkacaktım. 1 Şubat'ta Hollanda'da Hanze Üniversitesi'nde sağlık üzerine Araştırma Becerileri üzerine çalışacaktım. Biyokimya ve sağlık birleşince her türlü hastahanenin laboratuvarında rahatlıkla iş bulabilirdim. Ayrıca Hanze'de kendimi gösterebilirsem Hollanda'da istihdam da sağlıyorlardı. İki sene üst üste gitmekti amacım. Telefon çalmaya başladı.

Prenses Arıyor...

-Alo?

-Alo Feda, hemen Empas'a gel.

-Çok sıcak hiç çekemem İnci.

-Doruk'layım. Çok sarhoş oldu.

-Ne?

Elim ayağım birbirine girdi, bir anda kendimi ayakta buldum.

-Zapt edemiyorum -Çok özledim Allah belamı versin. Ama olmuyor yediremiyorum kendime biliyo musunn Doğu?  - Duyuyor musun Romeo?

Doruk beni özlediğini mi söylüyordu? Sesimi çıkaramadım.

-Aaalooooo? Geliyor musun?

-Kapat telefonu başımın belası geliyorum. 

"Ne iş?" bulaşıkları bitiren Mert ellerini kurularken beni izliyordu.

"İnci, Empas.. Doruk?" dedim ona doğru. Cümle kuramayacak kadar gitmişti aklım. Yine bir inanmazlığa sürükleniyordum. İki yıl, iki yılbaşı, iki doğum günü, iki sevgililer günü, iki yıl dönümü demekti. Tüm bu süreç boyunca yanından geçip kokusunu bile içime çekememiştim. Kış, yağmur, çamur dinlemeden, Bilge'den zorla aldığım ders programının saatlerini ezberlemiş, bulduğum her fırsatta görürüm diye fakültesine gitmiştim. Her geçen ay daha iyi oluşunu izlemiş ve kendimi telkin etmiştim. Sömestr tatillerinde ve yaz tatilinde otogara gidip o beni görmeden uğurlamıştım. İki yıl sonra bir lütuf gibi beni özlediğini söylüyordu. Sarhoştu ama beni özlediğini söylüyordu. Hasretimden geberecektim ve bu fırsatı kaçırmam söz konusu bile değildi.

ÖRDEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin